Peygamber Efendimizin (s.a.v.) en sevdiği meyvelerden birisi de karpuz idi. Karpuz ile beraber taze hurma yerler ve 'Hurmanın harareti, karpuzun soğukluğunu, karpuzun soğukluğu da hurmanın hararetini alır.' buyururlardı. Yine hadîs-i şerîf kitaplarında Resûlullah Efendimizin (s.a.v.), karpuz ile beraber üzüm yemeyi de sevdikleri rivayet olunmuştur.

Ayrıca, 'Her bir karpuzda ve narda, cennetten bir damla vardır' denilmiştir.

Karpuz, sıcak ve ılık iklimde yetişir. İlkbaharda don ve kırağı tehlikesi geçtikten sonra ekilir. Bilhassa nehir ve göl kenarları, karpuz ziraatına elverişlidir.

Karpuzun yüzde 95'i sudur. Yüzde 8-14 arasında da şeker bulunur. Karpuzda B, C, A vitaminleri bulunmaktadır. Protein ve yağ miktarı ise azdır.

Çok faydalı bir gıda olan karpuz, midede çok çabuk hazmedilir, mideyi ve bağırsakları yıkar, buralardaki hastalıkları giderir, böbrekleri ve idrar yollarını temizler. Kanda toplanan zehirleri (toksinleri) dışarı atar. Ayakları ve karnı şiş olanlara fayda verir. Vücudu serinletir.

Sabahları aç karnına yenilmesi tavsiye olunur; zira tok karnına yenilen karpuz, midedeki yemeği çürütür, bu sebeple mideyi bozabilir.

Her yiyecekte olduğu gibi karpuz yemekte de ölçüye dikkat edilmelidir. Husûsiyle şeker ve tansiyon hastalığı olanlar ile midesi rahatsız olanlar çok fazla yememelidirler.

Karpuz, tam olgunlaştığı zaman yenilmelidir. İçi geçmiş olan karpuz ise yenilmemelidir. Karpuzun tam olgunlaşmış olduğunun bazı emareleri şunlardır:

Olgunlaşan karpuz, matlığını kaybeder ve parlak bir renk alır, kabuğu, tırnakla kolayca çizilebilecek hale gelir. Meyvenin toprağa temas eden kısmında bulunan beyaz leke, hafif sarıya döner, karpuza sertçe vurulduğunda, kendine has dolgun ve tok bir ses çıkarır. Halk arasında 'bıyık ve kulak' denilen ve meyve sapının 1-2 cm. yukarısında bulunan küçük yapraklar kurur.

Karpuzlar, olgunluğun ileri zamanlarında hafiflerler.