Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Gedik, böbrek taşı hastalığının toplumda her 11 kişiden birini etkileyen bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, hastalığın tedavisinde birçok seçeneğin bulunmasıyla birlikte genellikle hastanın durumuna, taşın yerine ve büyüklüğüne göre bir planlama yapıldığını kaydetti.
Memorial Diyarbakır Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Abdullah Gedik, 8 Mart Dünya Böbrek Günü öncesi, böbrek taşı oluşumu riskini en aza indirmenin 7 yolu hakkında bilgi verdi. Günlük olarak alınması gereken sıvı miktarının kişiye ve iklime göre değişiklik gösterdiğini belirten Gedik, en doğrusunun günde 1,5- 2 litre idrar çıkışını sağlayacak miktarda sıvı tüketimi olduğunu vurguladı. Ancak sıvı alımının günün her saatine yayılması ve belli bir bölümünde fazla tüketilmemesi gerektiğine dikkat çeken Gedik, her saat başı bir bardak su içmenin en pratik ve ideal olduğunu, özellikle yemeklerde 2 saat kadar sonra 2 bardak su içilmesini önerdi.
“Yürüyüş ve egzersiz yapın”
Büro memurlarında taş oluşum riskinin arttığını dile getiren Gedik,
“Bu nedenle böbrek taşlarından korunmada günlük egzersizler taş
oluşumunu engellemede etkili rol oynamaktadır. Böbrek taşı oluşum
riskini artıran önemli diğer bir faktör obezitedir. Bu nedenle kilo
problemi yaşayan bireyler, kişiye özel beslenme programları ile
ideal kilo seviyelerine ulaşmalıdır. Bu doğrultuda sağlıksız
diyetlerden kaçınmak gerekir. Yüksek tansiyon da hastalar için taş
oluşum riskini artırır. Hipertansiyon hastalarının ilaçlarını
düzenli olarak kullanmaları ve tuz alımlarını sınırlandırmaları
önemlidir. Evde yapılan limonata ve taze sıkılmış portakal,
mandalina ve greyfurt suyu gibi C vitamini içeren meyve suları
böbrek taşı oluşumunu engelleyecek içeceklerdir. Bu içeceklerde taş
oluşumunu engelleyen inhibitör denilen ve sitrat yönünden zengin
bir madde vardır.
Vücutta sitratın eksik olması taş oluşma riskini artırır. Bu nedenle bu tür içeceklerin bolca tüketimi çok önemlidir. Ancak hazır ve kutulanmış olarak sıkılan meyve suları ile greyfurt suyu önerilmemektedir. Beslenme düzeninde besin çeşitliliği olmalıdır. Tek bir besinin fazla tüketiminden kaçınılmalıdır. Lif içeriği yüksek gıdalar tercih edilmelidir. Çünkü lifli besinlerden fakir olan beslenme sonucu oluşan kabızlık, taş oluşumunu da hızlandırmaktadır. Lif oranı yüksek sebzeler, meyveler ve kuru baklagiller gibi besinler kabızlığı engeller. Lifli gıdalar, besinlerin bağırsaktan geçiş sürecini kısaltır ve dolayısıyla taşların önemli bir kısmını oluşturan oksalat'ın emilimini azaltır” dedi.
“Protein içerikli besin tüketimini sınırlayın”
Hayvansal proteinlerin tüketiminin azaltılması gerektiğine
işaret eden Gedik, şu önerilerde bulundu:
“Kırmızı et, sakadat, tavuk gibi hayvansal besinlerin fazla
miktarda alınması, taş oluşum riskini artırır. Bu nedenle protein
alımı, bireysel olarak doğru hesaplanmalıdır. Günlük beslenme
programında hayvansal ve bitkisel protein tüketimi dengelenmelidir.
Bir öğünde fazla miktarda hayvansal protein tüketilirse, diğer
öğünde sebze tercih edilerek denge sağlanmalıdır. Genel olarak
bireylerin protein kısıtlaması yoksa 70 kilogram olan bir birey,
günlük 70 gram protein tüketebilir. Yiyecekler az tuzlu olmalıdır.
Fazla tuz tüketimi bağırsaklardan kalsiyum emilimini artırır. Bu da
böbreklere daha fazla miktarda kalsiyumun gelmesine neden olarak,
taş oluşum riskinin artmasına neden olur. Bu nedenle çok tuzlu
gıdalar tüketilmemelidir. Genetik olarak taş oluşumuna yatkın
bireylerin günlük tuz tüketimi 3-5 gram (yaklaşık bir çay kaşığı)
olmalıdır. Günlük beslenmede, sebze, meyve ve ekmekte tuz olduğu
unutulmamalıdır. Bu nedenle sebze yemekleri ekstra tuz ilave
edilmeden yapılmalıdır.”
“Taş riski oluşturan besinleri sınırlandırın”
Böbrekte taş oluşumu yönünden en riskli maddelerden birinin oksalat olduğunu anlatan Gedik, bu nedenle günlük beslenmede oksalattan zengin besinlerin çıkartılması gerektiğini dile getirdi. Böbrek taşı hastalarının bazı besinlerin tüketimini sınırlandırması gerektiğine işaret eden Gedik, “Çay, kahve ve alkol. Ispanak, pazı, pancar, bamya, mısır, taze fasulye, patates, domates, soya, maydanoz, dereotu, ebegümeci, roka ve tere otu. İncir, ahududu, kırmızı erik, çilek, böğürtlen ve kuş üzümü. Ceviz, fındık, badem ve yer fıstığı ile susam, çikolata, kakao, hardal ve soya bunların başındadır” diye konuştu.
“Düzenli doktor kontrolü önemli”
Böbrek taşı hastalığının genetik geçiş özelliği gösteren ve
tekrarlayıcı özelliğe sahip bir hastalık olduğunu ifade eden Gedik,
şunları kaydetti:
“Bu nedenle bütün önleyici tedbirlerin alınmasına rağmen taşın
tekrar oluşma riski vardır. Taş hastalarında kalıcı böbrek
hasarının oluşmasını önlemek için düzenli üroloji kontrolü
yapılması gereklidir. Böbrek taşlarının oluşum nedeni kesin olarak
bilinmemekle birlikte bazı risk faktörlerinin etkili olduğu
düşünülüyor. Bunlar, genetik etkenler, böbrek hastalıkları,
böbrekte yapısal bozukluklar, bazı ilaçlar, bazı bağırsak
hastalıkları, hipertiroidi gibi tiroit hastalıkları, beslenme
alışkanlıkları, yetersiz sıvı alımı, stresli veya sedanter bir
yaşam, sıcak iklimde yaşamak olarak sıralanabilir.”
“En yaygın belirti ağrıdır”
Böbrek taşı hastalığında en yaygın görülen belirtinin ağrı
olduğunu aktaran Gedik, şu ifadelerde bulundu:
“Ağrı, çoğunlukla taşın böbrekten idrar kesesine idrarın akışını
kısmen ya da tamamen engellemesi sonucu oluşur. Bu ağrı kimi zaman
çok hafif olabilirken kimi zaman hastaneye yatmayı gerektirecek
kadar şiddetli olabilir. Tipik olarak ağrı azalabilir veya
artabilir ancak tamamen kaybolmaz. Böbrek ağrısı genellikle 20-60
dakika sürer. Ağrı kaburgaların altında sırt bölgesinde veya karnın
alt bölgesinde olur ve kasığa doğru ilerleyebilir. Bu ağrı
esnasında bulantı-kusma, sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma,
sızı ve bunlara sürekli idrar yapma hissi eşlik edebilir. Kapalı
böbrek taşı ameliyatlarında böbrekteki taşa iki farklı yoldan
ulaşılarak taş parçalanır. Bu yollardan birincisi idrarın geçtiği
kanalları kullanılarak çok ince kıvrılabilir kameralı aletler ile
böbreğin içine ulaşmaktır (f-URS). Bu aletlerin içerisinden lazer
kablosu gönderilerek böbreğin içindeki taşlar mümkün olduğunca en
ufak parçalara ayrılır.
Daha sonra bu taşların rahat dökülebilmesi için böbrek içerisine bir stent (kateter) bırakılır. Bu stenthasta tüm taşlarını döktükten sonra yine daha basit bir ameliyatla çıkartılır. Bu yöntem genellikle 2 cm’den küçük taşlar için uygulanır. Kırılan taşlar aletler ile dışarı alınmaz sıklıkla hastanın kendiliğinden dökmesi beklenir. Bu ameliyat yönteminde kanama ihtimalinin az olması bir avantaj iken kateterin çıkarılması için ikincil bir ameliyat gerektirmesi dezavantaj olarak kabul edilmektedir. Her şey ameliyat ile bitmiyor tabi, böbrek taşları ameliyattan sonra tekrarlama olasılığı vardır. Bu durumda yeniden ameliyat gerekebilir. Hastanın yeniden böbrek taşı hastalığına yakalanmaması veya riski en aza indirebilmek için beslenme ve hayat tarzı değişiklikleri büyük önem taşır. Taş hastaları mutlaka doktorundan diyet listesi almalı ve hangi besinleri tüketip hangilerini tüketmemesi gerektiğini bilmeli ve beslenme düzenini ona göre planlamalıdır.”