Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ordu Valisi Seddar Yavuz'un 23 Haziran seçiminin ardından havalimanında yaşanan olayı yargıya taşıma kararlılığında olduğunu belirterek, "(İmamoğlu seçilirse) Belli bir süreyi aşan cezayı alması halinde bu düşecektir, o süreyi aşmazsa zaten görevine de devam eder." dedi.

Erdoğan, Vahdettin Köşkü'nde Ahmet Hakan, Işıl Açıkkar ve Salih Nayman'ın moderatörlüğünde düzenlenen sosyal medya ve televizyon ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

31 Mart seçimine ilişkin soru üzerine Erdoğan, itirazlar neticesinde 29 binden 13 bine düşen bir neticenin söz konusu olduğunu, bu durumun ister istemez kendilerini itiraza sevk ettiğini, bu itirazlar neticesinde de YSK'nin seçimin yenilenmesi kararını aldığını hatırlattı.

Tüm sandıklara yönelik sayım talepleri yerine gelmiş olsaydı, bugün belki de bu seçimin olmayacağını ifade eden Erdoğan, itirazlar neticesinde 16 bin gibi bir farkın ortaya çıktığını, burada ciddi bir suistimalin olduğunu söyledi.

YSK'nin kararını vermesinin ardından 23 Haziran'da seçime gidileceğini belirten Erdoğan, geriye kalan iki günde pazar gününe hazırlıkları yapacaklarını ifade ederek, bu hazırlıkların İstanbul seçimi için hayırlara vesile olmasını dile getirdi.

Burada "Acaba Batı, bununla niye bu kadar ilgileniyor?" konusunun düşündürücü olduğunu ifade eden Erdoğan, "Bugün, yabancı basınla bir toplantım oldu. Bazı basın mensupları İstanbul seçimlerini sordu. İlgilenmeleri tabii manidar. 31 Mart seçimlerinde çok çok ciddi saldırılar da oldu. Hele hele Yunan basını bu işin üzerine çok farklı gitti." diye konuştu.

YSK'nin kararını verdiğini, ona da en büyük saldırıyı ana muhalefetin yaptığını anlatan Erdoğan, "YSK üyelerine önce çok güveniyorlardı. Daha sonra çete olarak nitelemeye başladılar. Pazar günü seçime gidiyoruz. Netice ne çıkarsa ona hep birlikte başımız, gözümüz üstüne diyeceğiz ve geleceğe yöneleceğiz." değerlendirmesinde bulundu.

- "VALİMİZ BU İŞİ YARGIYA TAŞIMA KARARLILIĞINDA"

Ordu Havalimanı'nda yaşanan olayın hatırlatılmasının ardından yöneltilen "Sandık ve milli iradeyle var olmuş bir siyasi lidersiniz. Burada sanki seçilse bile başkanlık verilmeyecek gibi bir algıdan söz ediliyor. Bu algı doğru bir algı mıdır? Bu konuda yaklaşımınız nedir?" sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi: "Burada hukuki durum ne ise bu küfrün karşılığı ne ise bununla ilgili olarak Sayın Valimiz kendisine yapılan küfürle ilgili olarak, bu işi savcılığa, yargıya taşıma kararlılığında. Sağ olsun burada seçimin ardından bu savcılık müracaatını yapma ferasetini de gösterdi. Burada kararı kim verecek? Yargı verecek. Yargı bu konuyla ilgili olarak, yani bu ülkenin valisine 'it' demenin ne olduğunun yasal olarak kararını verecek merci odur. Burada zaten yasalarımızda bir ilin valisine, yöneticisine bu tür küfürlerin karşılığı oralarda belli. Kaç yıldan kaç yıla, bu belli.

Ben burada büyük bir ispat yapacağım. Ben İstanbul'un büyükşehir belediye başkanıydım değil mi? Bu daha belediye başkanı seçilmeden böyle bir şey yaptı. Ben İstanbul'un büyükşehir belediye başkanıyken okuduğum bir şiir sebebiyle mahkum oldum. Bu mahkumiyetimle benim elimden belediye başkanlığımı aldılar mı? Aldılar. Bu ise henüz belediye başkanı olmadan, bir ilin valisine küfrediyor. Ben küfretmedim. Devletin resmi yayın organlarında yer alan bir şiiri okudum ve bundan mahkumiyet aldım 10 ay. 4 ay 10 gün yattım. Ama elimden neyi aldılar? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını aldılar."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, cezaevine girmeden bir süre önce Ahmet Hakan ile Feshane'de bir program yaptığını ve Hakan'ın kendisine "Sizin yerinize gelecek olana kefil misiniz?" sorusunu yönelttiğini anlattı. Erdoğan, bu soruya "Siyasette babam bile olsa, kefil olmam. Ama ekonomik olarak gücüm neye yeterse o kadarına kefil olurum." dediğini aktardı.

- "BELLİ SÜREYİ AŞAN BİR CEZAYI ALMASI HALİNDE DÜŞECEKTİR"

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Vali demek ne demek? Cumhurbaşkanının o ildeki vekili demektir. Siz, bir valiye 'it' derseniz, kusura bakmayın bunu kimse yemez. Ben de bir Cumhurbaşkanı olarak valime sahip çıkmak durumundayım. Onu yedirtmem. Polislerimize aynen orada yanındaki bir başkası 'şerefsizler' diye hitap ediyor. Bu polisler kim? Yarın eğer sen buranın başına geçecek olursan bunlar senin koruman olacak. Sen bu korumalarına 'şerefsiz' dedirtiyorsun.

Bunların en iyi bildiği iki şey var. Algı operasyonu yapmak ve mağduriyet maskesi giymektir. Devletin valisine hakaret edeceksin, polisin üzerine yürüyüp küfür edeceksin. Sonra mağdur edebiyatı yapacaksın, böyle bir şey olmaz. Bu, hukuk içinde olacak olan bir şey. Benim orada zaten yapamaz dediğim bir şey yok. Yargı böyle bir şeyi verdiği takdirde, vermesi halinde zaten bu düşer. Hele hele bir konu var ki o da şudur, özellikle bu tür yargı süreci içinde belli bir süreyi aşan bir cezayı alması halinde bu düşecektir. O süreyi aşmazsa zaten görevine devam eder."

- "BENİM NASIL DÜŞTÜYSE, ONUN DA BELEDİYE BAŞKANLIĞI DÜŞER"

Bu sürecin, seçildikten sonra valinin savcılığa müracaatı ile başlayacak olan bir süreç olduğunu aktaran Erdoğan, şunları kaydetti: "Bu da görevi ihmal değil, görevi kötüye kullanmaktır. Göreve gelmeden bu işi yapması suretiyle o cezayı aldığı anda bir defa bu benim kanaatimdir, yargı da bu kararı verirse, belediye başkanlığım benim nasıl düştüyse, onun da belediye başkanlığı düşer. Ben yaşadım çünkü. Ben yaşadığımı söylüyorum. Bana bu cezayı verdiler. Şiir okuduğum için verdiler. Belediye başkanlığım 4 yıl 6 ay gibi bir süre geçmişti, düştü. Benden sonra seçim yapıldı mecliste, bir başka arkadaşımız başkan seçildi. Onunla süre tamamlandı."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ordu Havalimanı'nda valiye yapılanların görsel ve yazılı kayıtlarını gördüklerini anlatarak, "Halk şunu da söylüyor; 'Bir Cumhurbaşkanı olarak siz, valinizin izzetini korumayacak mısınız, valinize sahip çıkmayacak mısınız, valinizi böyle ortada bırakacak mısınız?' Bırakamayız. Ona da sahip çıkmak bizim öncelikli görevlerimiz arasındadır." dedi.

- "'ERDOĞAN'IN AKIBETİ DE MURSİ GİBİ OLACAK' DEDİLER"

"Sisi mi Binali Yıldırım mı? dediniz. Ne demek istiyorsunuz Sisi mi Binali Yıldırım mı derken?" sorusuna karşılık Erdoğan, şunları söyledi:

"Mursi, içeri alındıktan kısa bir süre sonra CHP'nin trolleri benimle ilgili şu başlıkları atmaya başladılar; 'Erdoğan'ın akıbeti de Mursi gibi olacak' dediler. Bu sürekli olarak devam etti. Şimdi de yine aynı şekilde Mursi, adeta orada 20-25 dakika çırpınırken en ufak bir müdahale olmadığı halde, yine bu troller devreye girdiler, 'Erdoğan'ın akıbeti de aynen Mursi gibi olacak' dediler.

Şu anda benim pazar günü ile alakalı şeyim, bir zihniyet çatışmasında bir tarafta Sisi taraftarları var zihniyet olarak ki bunlar Erdoğan'ı oraya oturtuyorlar. Bir tarafta Binali Bey'in durumu var. Binali Bey'in durumu da benim bir belediye başkanı adayım olarak bizler de Mursi zihniyetini bunların anlayışına göre temsil etmiş oluyoruz."

Böyle bir anlayışla pazar günü seçime gidildiğini ifade eden Erdoğan, "31 Mart seçiminde nasıl bir benzetme yapıldı, Yunan gazeteleri nasıl devreye girdiler? Tüm bunlar zihniyet çatışmasının ortaya çıkışıdır. Yoksa bir kişinin, bir kişi olarak benzemesi değil, zihniyet olarak benzemesidir. Bu zihniyet benzetmelerini yapmak suretiyle, siyaseti veya siyasi düşüncelerimizi güçlendirmek durumundayız. Bu incelikleri ciddi manada ayrıştıralım ki işi bir yere vardıralım. Çünkü işin neticesi buraya gelecektir." dedi.

Bugün Batı basınının, kendisine saldırdığını ifade eden Erdoğan, "Bir zihniyet meselesinden dolayı saldırıyor. Hele hele Alman medyasının sürekli olarak saldırılarının arkasında bakıyorsunuz FETÖ, PKK, DHKP/C var. Bütün bunlar ciddi manada neyin nereye oturduğunu göstermesi bakımından çok manidardır.

Erdoğan, AK Parti Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım ile CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu'nun katıldığı ortak canlı yayını nasıl bulduğuna yönelik soru üzerine, söz konusu yayını beğenmediğini söyledi.

Yayında objektif bir yönetim anlayışının olmadığını söyleyen Erdoğan, "Dakikalardan, soru soruş şekillerine varıncaya kadar, ciddi bir tarafgirlik söz konusuydu ve bu tarafgirlikle kalmayıp bir de tabii sonradan o soru soruş şekillerinde bile bazı tarafgirlikler çok somut ortaya çıkıyordu." dedi.

Erdoğan, söz konusu yayında moderatörün CHP adayına "Başkan", Binali Yıldırım'a ise "başkan adayı" diye hitap ettiğini ifade ederek, "Bu çok çok önemliydi. Canlı yayın boyunca iki adayın konuşma süresinde eşitsizlik göze çarptı. O da çok önemliydi. İki adayın konuşma süresine baktığımız zaman güya çok dikkatli takip edilmesine veya 'buna ben çok dikkat edeceğim ve her iki adaya da bu noktada dikkatli süreleri kontrol edeceğim' demesine rağmen bunlara dikkat edilmemiştir. Eşit süre verilmedi. Mesela Sayın Yıldırım'a bütün bu süre içinde 4 dakikada az süre tanımıştır. Bunların hepsini dakika dakika bizler masaya yatırdık. Çok daha ilginç bir şey, Sayın Yıldırım'ın sözleri zaman zaman kesilmiş ama rakibinin ise böyle bir sıkıntısı olmamıştır. Burada da yaptığımız tespitler de şu, burada rakamları göstererek özellikle 10 kez CHP adayının müdahaleye uğradığını görüyoruz ama Yıldırım'ın 26 kez sözü kesildi. Halbuki bir moderatör olduğunda konuşmacılar, konuşması ne kadar fazla kesilirse o da oradaki iradesini veya sunumunu o değerini kaybeder ve o akış ortadan kalkar. Burada da bunu maalesef yaşadık ve gördük." değerlendirmesini yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, programdan 3 gün önce bir otelde moderatörün CHP adayıyla görüştüğünü anlatarak, şöyle devam etti: "Birisi diyor ki, '5 dakika, 10 dakika görüştük', öbürü '15 dakika filan' sonunda iş ortaya çıktı, 45 dakika bunların orada görüşmesi var. 45 dakika orada görüşürken de bütün doneler, ne tür sorular sorulacak ki bu tamamen bir soru çalma sanatıdır. Bu, tamamen FETÖ'cülerin işidir. Çok ilginçtir, moderatör soruyu soruyor, sorduktan sonra da oradan, o başlıklara göre o karton çıkarılıyor o gösteriliyor. Bu denli bir hırsızlık olur mu? Böyle de 'çok doğru, çok adil bir moderatörlük yaptım' nasıl diyeceksin? Bunlar dersi 45 dakika çalıştılar, soruları vesaire hepsi. O kutucukların da hepsinin biz resimlerini aldık ve orada bu resimler nasıl çekildi, nasıl bunlar önceden hazırlandı... Çünkü soru soruluyor ve soru sorulduğu anda hemen bu çıkıyor ve cevabını da ona göre veriyor. Şimdi bu adil bir tartışma olamaz. Nitekim adil olmaktan çıktı. Tabii bu hem siyasi, hem ahlaki değerlere ters bir tartışma halini aldı. Ben mesela Sayın Dündar'la Baykal döneminde bizim bir tartışmamız olmuştu ve biz o tartışmamız da CHP adına Sayın Tan'la görüşmüştü, Uğur Dündar'la benim adıma Ömer Çelik Bey görüşme yaptı. Ve her ikisiyle de görüşmeler yaptı, konuştular vesaire... Ondan sonra biz programa çıktık ve hakikaten çok da güzel bir tartışma oldu. Daha sonra değerlendirmeler noktasında da gayet güzel değerlendirmeler yapıldı. Ama hiç buna benzer olumsuz şey de o zaman olmadı."

"Bir moderatörün ne soracağı belli olabilir mi? Sürpriz bir soruyla moderatör karşınıza çıkabilir. Sürpriz soruyla karşımıza çıkınca ne yapacaksınız?" diyen Erdoğan, "Şimdi nedir? Bu, bir moderatör olarak kendini bitirmiştir. Bundan sonra kalkıp da bu tür şeyler de... Mesela bana da soruldu 'Ne yapalım' diye ben farklı isimler vermiştim ama bu isimler adaylar tarafından herhalde makul karşılanmadı ve iş bu noktaya geldi. Şimdi tabii öyle veya böyle o akşamki tartışmanın da hasılasını pazar günü sandıklarda göreceğiz. İster buralarda hırsızlıklar, şunlar bunlar olsun. Öyle veya böyle bu netice kendini çok açık net zaten gösterecek." diye konuştu.

- "GİRMEYİŞİMİN SEBEBİ BU TÜR ENDİŞELER"

Gazeteci Uğur Dündar'la yaptıkları görüşmeden bu yana böyle bir şeye hiçbir zaman girmediğini anlatan Erdoğan, "Neden girmediniz?" sorusu üzerine şöyle devam etti: "Girmeyişimin sebebi bu tür endişeler. Çünkü her şeyde maalesef bir sıkıntı, bir bozukluk var. Artık ideolojik yaklaşımlar bu tür tartışmaları bozuyor. İdeolojik tartışmalardan arındırılmış acaba bir tartışma olabilecek mi? Yoksa ben o zaman ki daha yeni bu sürecin içerisindeydim. Sayın Baykal benden çok çok deneyimli, tecrübeli bir lider olmasına rağmen biz onunla o tartışmayı yaptık ve herhangi bir sıkıntı şu, bu yaşanmadan böyle bir tartışma yaptık. Bugün de, yarın da artık belli bir deneyime sahip bir lider olarak ben herkesle bu tür müzakerelere, tartışmalara girerim. Bütün mesele, işte şimdi burada da gördüğümüz gibi bir moderatör olayındaki neticedir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ortak yayında Binali Bey'in performansını yeterli bulup bulmadığı sorusunu şöyle yanıtladı: "Binali Bey'in duruşunda bir olgunluk, derinlik var. Kalkacaksın İDO genel müdürü olarak yola çıkacaksın, ondan sonra milletvekili olacaksın ve 10-11 yıl Ulaştırma Bakanlığı yapacaksın, öbür taraftan Başbakanlık ardından Meclis Başkanlığı... Şu anda bu ülkenin 81 vilayetinin her yerinde, yollarından, altyapısına, üst yapısına varıncaya kadar kadar, havalimanına varıncaya kadar Binali Bey'in Başbakanlığım döneminde elinin değmediği yer yok."

Ekrem İmamoğlu'nun, "25 senede İstanbul'da ne yaptınız?" dediğini aktaran Erdoğan, "İnsanın gözü arsa artık bunu görecek. Ama gözü var da görmüyorsa artık buna benim diyeceğim bir şey yok. Sen kalkıp da İstanbul'da Avrasya Tünelini görmeyecek misin? Marmaray'ı görmeyecek misin? 29 Ekim 2013'ten bu yana 350 milyon insan geçti. Öbür tarafta Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü. Bütün bunlar şu anda İstanbul için bitirilmiş olan yatırımlar. Kadıköy Söğütlüçeşme'den kalkan şu andaki metrobüsler Beylikdüzü'nü geçiyor, oraya kadar ulaşıyor. Bunları yapan yine aynı şekilde AK Parti belediyeciliğidir. Hepsinden öte şu anda dünyanın neredeyse ilk üçü içerisinde yer alan bir İstanbul Havalimanı'nı yine Binali Bey'in Ulaştırma Bakanlığı döneminde biz başlattık. Almanya'da Berlin Havalimanı 17 yıl oldu, hala bitirilemedi. Ama bizimki 5 yılda bitti ve şu anda bazı eksikler var, bu eksikler de bittiği andan itibaren bizim havalimanımız belki de dünyanın bir numaralı Havalimanı haline gelecek." diye konuştu.

Binali Yıldırım'ın vaatlerine hiç girmeyeceğini anlatan Erdoğan, "Çünkü yaptıkları zaten yapacaklarının şu anda teminatı durumunda" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP adayının İstanbul'da ücretsiz ve indirimli su vaadinin olduğunu anlatarak, "İstanbul'u suya kavuşturan bu fakir. Benim döneminde Istranca Dağları'nı deldik İstanbul'a suyu getirdik. Öbür taraftan Melen'den Ömerli'ye suyu getirdik bu da yetmez dedik, boğazın altından boru oraya yerleştirildi ve Anadolu Yakası'nda sıkıntı olursa Avrupa Yakası'ndan oraya suyu pompaladık. Avrupa Yakası'ndan olursa Anadolu Yakası'ndan bu tarafa suyu pompaladık. Bunu da hallettik." ifadelerini kullandı.

- "ŞİMDİ ÇIKMIŞ İSRAFTAN BAHSEDİYOR"

Haliç'i temizlediklerini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti: "Haliç'ten çıkardığımız çamuru Alibeyköy'de bir taş ocağına pompaladık ve o çamur orada 650 bin metrekarelik bir alanı orada oluşturduk. Şimdi orada oyun parkı var. Bunları biz o belediye başkanlığımız döneminde yaptık. Şimdi çıkmış israftan bahsediyor. Bütün bu yatırımlar öyle durup dururken olmadı ki ve ben 2,5 milyar dolarlık borçla devraldım. 1 milyar 250 milyon dolar borçla devrettim. Bütün bu dediğim yatırımları da yapmak suretiyle."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Belediye Başkanlığı görevinden sonra Başbakanlığı döneminde de sürekli İstanbul'daki AK Parti belediyesini de hiçbir zaman ihmal etmediğini anlatarak, "Ama arkadaşlarımın hepsi de zaten başarılı bir belediyecilik sergilediler. Bunları görmek lazım. Ama tabii buraları bilmiyor, görmediği için 'bir şey yok' diyor. Bizim hemen hemen her ilçemizde muhakkak kültür, kongre merkezleri var. Bunlarda her türlü yarışın içindeyiz."

"Sayıştay, Ekrem İmamoğlu'nun belirttiği şekilde bir raporları olmadığını açıkladı. Sizden sonraki dönemde bir israf var mı?" şeklindeki soru üzerine, kendi döneminde 8,5 milyon olan İstanbul'un nüfusunun şu anda 15 milyonu aştığını söyledi.

1994-1999 arasında maliyetlerle şu an şehrin alt ve üst yapısı için harcamaların aynı bedelle olamayacağını ifade eden Erdoğan, yatırımın bedel ve maliyetlerinin, altyapı konusunda yapılacakların da arttığını kaydetti.

Erdoğan, belediye başkanlığını aldığında kentte kavşak, alt geçit olmadığını, sonrasında bunların yapılmaya başlandığını, kendisi 19-20 tane yaptıysa, arkasından gelenlerin bu tür düzenlemeleri artırarak devam ettirdiklerini vurguladı.

Kendi dönemindeki İkarus adlı Macar otobüslerinin çok kötü olduğunu, millet için daha modern otobüsler alındığını, kendisinden sonra da metrobüs sisteminin kurulduğunu belirten Erdoğan, hafif metronun kolay olduğunu, diğer metronun ise hem zaman aldığını hem de maliyetlerinin çok yüksek olduğunu söyledi.

Erdoğan, İstanbul'da her tür metro yatırımının gerçekleştiğini, Üsküdar- Çekmeköy arasındaki metronun uzaktan kumandayla gittiğini, bunun da Marmaray'la bütünleştiğini dile getirerek, yine Kadıköy'den Kartal'a metro sisteminin kurulduğunu, Mecidiyeköy'den havalimanına kadar yapımının devam ettiğini anlattı.

- "BENİ EN ÇOK ETKİLEYEN ÇÖP, ÇUKUR VE ÇAMURDU"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunlar, bunların israf dediği kalemlerle yapılan yatırımlar... Sayıştay böyle bir tespit yapmadık, dedi. Ama Beylikdüzü'nde böyle bir tespiti yaptıklarını da yine Sayıştay kendisi açıkladı. Yani yalan üzerine bu işler bina edilmez. Hele hele belediyecilikte bu tür yalanlara başvurmanın çok da faydası yok." diye konuştu.

Erdoğan, anlattıklarından İstanbul'a olan aşkının anlaşılması gerektiğini söyledi.

- "6,5 MİLYON EVE DOĞAL GAZ GİRDİ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini en çok etkileyen şeyin çöp, çukur ve çamur olduğunu, İstanbul gibi bir şehre bunun asla yakışmadığını belirterek, şehirde çöp dağlarının yükseldiğini, göreve gelmeden önce Ümraniye'deki çöplüğün patlamasıyla 39 kişinin öldüğünü anımsattı.

Bunun kendisini çok duygulandırdığını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: "Çöpten İstanbul'u temizlemek benim en önemli idealimdi. O arada İstanbul'da Habitat 2 toplantısı vardı. Toplantının sonuç bildirgesinin içerisine dünyanın en temiz şehirlerinden bir tanesi olarak İstanbul girdi. En kirli şehir, çöp dağlarıyla olan böyle bir şehri en temiz şehir haline çok kısa süre içerisinde getirdik. Bununla kalmadık. En önemli sorun suydu. Su konusunda da Veysel Eroğlu İSKİ'nin başında çok başarılı bir performans ortaya koydu. Su konusunda İstanbul'un sorununu 1-1,5 yıl içerisinde çözmeye başladık. Küvetlerin içerisinde sular, benzin istasyonu gibi su istasyonlarının kurulduğu bir şehirdi İstanbul. İstanbul'da hava kirliliği korkunçtu. Hava kirliliğini aşmak için Sözen döneminde İstanbul'da 50 bin eve doğal gaz gitmişti. Ben görevden ayrıldığımda İstanbul'da 1 milyon 250 bin eve doğal gazı götürdük. Maske takıyordu İstanbul halkı, gazeteler maske dağıtıyordu. Şu anda 6,5 milyon eve İstanbul'da doğal gaz girmiş durumda 1994'ten bu yana. İstanbul'da hava kirliliği diye bir şey artık kalmadı."

- "ÜLKEMİZDE SAĞLAM BİR BELEDİYECİLİK ANLAYIŞINI KAZANDIRDIK"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, aradan çok uzun bir zaman geçtiği için insanların bu anlattıklarını hatırlamadığına, birçok kişinin bunları hayal edemediğine, artık insanların beklentilerinin yükseldiğine ilişkin soru üzerine, ailelerin İstanbul'un eski hallerini çocuklarına ne kadar anlattıklarını bilemediğini söyledi.

Gençler için de bunların bir ütopya olduğunu ifade eden Erdoğan, üniversitelerdeki harcı kaldırdıklarını ancak üniversite gençliğine bunları söylediğinde önemsemeyeceğini anlattı.

Erdoğan, şu anda üniversite gençliğinin 1994 ve şu anda ülkenin ne durumda olduğunun değerlendirmesini yapmadığını dile getirerek, "O bir kırılma noktasıydı aslında. Siyasi hayatta bir dönüm noktası. Ülkemizde sağlam bir belediyecilik anlayışını kazandırdık ve ondan sonra tırmanış, yarış, rekabet başladı yerel yönetimlerde." dedi.

Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu'nun vaatleri olduğunu belirten Erdoğan, "Düşünüyorum, acaba bu vaatler doğru mu? Bunları vadetmekle mi biz gençliği yanımıza çekeceğiz? Bakıyorsunuz, otobüslerin ücretsiz olması, ücretsiz internet falan, acaba bunlarla mı belediyeciliği tanımlayacağız? Ben belediyeciliği bununla tanımlamayı çok çok gerçekçi bulmuyorum." diye konuştu.

Erdoğan, belediyecilik denildiği zaman gençliğin yaşam koşullarının da düzeltilmesi için çalışmalar yapılabileceğini ifade ederek, Binali Yıldırım'ın özellikle "yarı istihdam" diye söz ettiği projenin Çin'de de farklı uygulamaları olduğunu söyledi.

Buna örnek veren Erdoğan, şöyle devam etti: "Mesela, yarım gün okuldasınız, yarım günden sonra Samsung firmasına gidersiniz, çalışırsınız. Size firma karşılığında belli bir bedel öder. Bu hem stajdır hem de ücreti öyle alırsınız. Türkiye'de teknoparklar oluşturduk, Teknoparklarla devlet olarak biz bu işi yapmalıyız, yapıyoruz ama belediyeler de bunu aynı şekilde, diyelim ki İstanbul bu işe müsaittir, her büyükşehir için konuşamayız. İstanbul için sanayi kuruluşlarında buna benzer yarım gün istihdamla bunun adımlarını atmakta fayda var. Çalışmadan belli bir parayı ödemek zaten şu anda yasal değil. Bunlar da gençliğimiz çok farklı bir yere doğru kaydırır diye düşünüyorum."

Erdoğan, belediyeciliği bütüncül bir şekilde ele alıp, kentsel dönüşüm, değişim, çevre dostu şehircilik gibi alanlarda bazı adımlar atılmasının önemini vurguladı.

Otellerdeki doluluk oranının yüzde 100'e ulaştığını, artık İstanbul'a gelenlerin kentte turizm yatırımı yapmak için yer istediğini belirten Erdoğan, "Belediyeciliği buralara özellikle kaydırmamız lazım. Belediyecilikte mimaride çok farklı bir süreci yakalamamız, kentsel dönüşümle beraber yapılaşmayı nasıl yapacağımızın üzerinde durmamız gerekiyor." diye konuştu.

Erdoğan, anaokulundan itibaren üniversiteye kadar halka dokunacak somut uygulamaların esas alınması gerektiğini anlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "1994 Türkiye'de sadece belediyecilikte değil siyasette de bir kırılma noktasıdır. Onu başardığımız için bizim 1994 ruhunu yeniden yakalamamız gerekiyor. O dönemde kurduğumuz gönül köprülerini sağlamlaştırmamız lazım." ifadesini kullandı.

O yıllarda birlikte yola çıktıkları, birlikte mücadele ettikleri gibi aynı beraberlik ruhunda yeni bir anlayış ve yeni bir rotayla 2023'ü çizdiklerini anlatan Erdoğan, "2023'e yeni dönem belediyecilik anlayışımızla yürümemiz lazım." şeklinde konuştu.

Erdoğan, şehir planlamacılığı, mahalle temelli kentsel dönüşüm, çevre dostu şehircilik gibi kritik alanlarda mimarinin korunduğu, şehir ruhunun yaşatıldığı, eski mahalle kültürünün oluşturulduğu anlayışa gidilmesi gerektiğini kaydetti.