MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli NTV-Star TV ortak yayınında Nazlı Çelik'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

MHP lideri Devlet Bahçeli, "Türkiye yepyeni bir sisteme geçiyor. Bu 94 yıllık Cumhuriyet tarihimizde üçüncü evredir" diye konuştu. Türk askerinin Münbiç'in dış mahallelerine girmsine de değinen Bahçeli, "Münbiç sorununun diplomasiyle çözümü olumlu, arkası gelmelidir" ifadesini kullandı.

Bir yandan Kandil operasyonu gelirken bir yandan da bugün Münbiç gündeme geldi. Türk askerleri Amerikan askerleri ile Münbiç'teler.

Devlet Bahçeli: Öncelikle Star ve NTV televizyonuna teşekkürlerimi sunuyorum. Tabi ülkemizin gündemi çok ağır. Sorunlar gittikçe derinleşerek geliyor. Fakat son yıllarda özellikle bölücü terörle, FÖTE ile mücadelede ve Türkiye'yi yakından tehdit eden komşu ülkelerdeki gelişmeler karşısında bugünkü siyasi iktidar TSK iel birlikte çok azimli ve karralı bir tavır içine girmişlerdir ve bazı tehditleri ortadan kaldırmışlardır. Bunlardan birisi Afrin'dir. En son Menbiç bir çıban başı olarak durmaktaydı. Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifadesiyle bir askeri müdahaleye gerek kalmaksızın diplomasi ile olayları takip etmek suretiyle ABD ile bugüne kadar aykırı bir politika takip eden ABD'yi ikna etmek suretiyle Münbiç'te Amerikalı askerlelr Türk askerlerinin güvencesini sağlayarak YPG'yi oradan uzaklaştırmışlardır. Bunlar önümüzdeki günlerde dış politikanın gelişimi sürecinde temel taşlar olarak tarihe kayıt düşecektir. O bakımdan ben tebrik ediyorum. Çok hayırlı bir teşebbüstür. Münbiç sorununun diplomasiyle çözümü olumlu, arkası gelmelidir diye düşünüyorum.

Kandil operasyonu sürerken muhalefet adayları zamanlamasını manidar buldular bu operasyonun ve bir seçim yatırımı olarak değerlendirdiler.

Devlet Bahçeli: Her biri Cumhurbaşkanlığı adayı olarak toplumun huzuruna çıkan şahsiyetler. Bazı konular vardır ki bunlar beka meselesidir, milletin temel güvenlik meselesidir ve önemli bir köklü sorunun çözümünde atılan hayırlı adaımlardır. Bunları 4 günlük seçimle ilişkilendirerek Türkiye'nin mücadelesinin önünü kesmeye kalkmak caydırıcı bir vasıfla bazı dış güçlere hoş görünmek, PKK'ya taviz vermek çok yanlış bir hareketttir. Bu tür davranışların gereği yoktur. Seçim olsa da olmasa da Kandil'e Türk bayrağı dikilmelidir. Bundan niye rahatsız oluyorlar. 4 gün daha sabretsinler seçim nasıl olsa olacak. Bunu Kandil'le ilişklendirerek caydırıcılık görevini üstlenmiş bir takım zumreler olmaları çok dikkat çekicidir. Milletimiz bunları affetmeyecektir.

Bir grup toplantısında erken seçim teklifinizi açıkladınız ve bir tarih verdiniz. Dönüp baktığımızda yaptığınız çıkışlarla hep kritik bir rol oynadınız. Belki de ülkenin kaderini tayin eden çıkışlar oldu bunlar hep. Neden bu erken seçime gerek duydunuz acaba?

Devlet Bahçeli: Erken seçim ihtiyacın ötesinde zaruri hale gelmişti. Onun için Türkiye'nin bekası, güvenliği, geleceği, açısından bir erken seçim uygulaması bana göre doğru bir yaklaşım olacağı kanaatini taşıdım. Arkadaşlarımla da bunu paylaştım. Yeni bir anayasa değişikliği arkasından halk oylamasıyla anayasa değişikliğinin milletçe kabulü dikkate alındığında önümüzde üç önemli siyasi olay bulunmaktaydı. Bunlardan birisi Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurulması, 31 Mart 2019 tarihinde mahalli idareler seçimleri, üçüncüsü de 3 Kasım 2019'da Cumhurbaşkanlığı ve meclisin seçimine dayalı bir siyasi faaliyet. Bunları dikkate aldığımızda Türkiye'nin geçirmiş olduğu süreçler, terörle mücadele, FETÖ ve kalıntılarıyla sürdürülen mücadele ve çevremizdeki ateş çemberi dikkate alındığı vakit seçimin erkene alınması ve güçlü bir iktidarın ve güçlü bir meclisin oluşması ve bazı kararların daha etkin ve verimli şekilde alınmasının yolunun açılması gerekiyordu. Yerel seçimler nereden bakarsanız bakın 23-24 bin insanla ilişkili bir seçimdir. 11 partinin yerel seçimlere girme ihtimalini dikkate aldığınız vakit Türkiye'de neredeyse 200 bine yakın kişinin aktif siyasetle meşguliyeti söz konusudur. Her partiden insanın bulunduğu çevreden etkileme ve etkilenme gücünü dikkate aldığınızda Türkiye'deki siyasi kutuplaşmayı, kaosu, kargaşayı arttırabilecek bir konuma gelebilirdi. O sebepten bu sistem oturduktan sonda mahalli idareler seçimlerinin yapılması daha doğru olur düşüncesi ile hareket edilmiştir. 26 Ağustos 2018 tarihinde bir erken seçimi yapılması düşüncemizi kamuoyuyla paylaşmış olduk.

Neden 26 Ağustos efendim?

Bir zaferin devamı, yeni bir sistemin oturması, onu bir zaferle taçlandırmak, tarihimizdeki hem 1071 hem 26 Ağustos'u dikkate alarak bir anlam yüklemek için bu yapılmıştı. Bu önerimiz tabi biraz daha ayrıntılı şekilde düşündükleri takdirde Kurban Bayramı'nın sonuna veya önüne geliyor o tarihler. 100 bini aşkın bir hacca gitme arzusu taşıyan milletimizin evlatları var. Onları da dikkate aldığınız takdirde 26'sı belki de seçimlere katılım oranı açısından bir zafiyet yaratır düşüncesiyle bunun erkene alınması siyasi iktidar ve sayın Cumhurbaşkanı tarafından değerlendirmelerde bulunmuşlar. Sonra bizi davet ettiler erken seçim kararımızla ilgili çok yönlü araştırdıklarını, düşündüklerini fakat bunun belli sebeplere dayalı olarak 24 Haziran'da olmasının yararlı olduklarını ifade ettiler. Ben de, "Bu takdirinizi saygıyla karşılıyorum, bugün isterseniz hemen kamuoyuna duyurabilirsiniz" diye...

Siz ilk Salı günü yaptığınızda açıklamayı Cumhurbaşkanının haberi var mıydı efendim?

Hayır haberi yoktu. Daha önceki görüşmeler sırasında seçimlerin ne zaman yapılması gerektiği konusunda karşılıklı görüş alışverişi oluyor. Zaten kamuoyunda da bu tartışılıyor. Televizyonlarda 60 günden buyana hiç değişmeyen bir kadro var. Bunlar Türkiye'nin, dünyanın bütün gelişimini yorumlayan, takdirini önceden bildiren ve Türkiye'de de zaman zihni kargaşalara sebebiyet veren bir zümre bu. Bunlar erken seçim olabilir, ittifaklar şöyle olabilir, ittifaklar bozulabilir, barajı aşıp aşmayacakları şüphelidir, bunlar şöyledir bunlar böyledirler zaman eritiyorlar. Bunu önlemek lazım. Şimdi 24 Haziran'da bütün 60 günlük düşünce birikimini beklesinler 25 Haziran'da ne kadar doğru ne kadar yanlış olduklarını anlasınlar.

Bugüne kadar olan sürece baktığınızda iyi ki erken seçim çağrısını yapmışım diyor musunuz yoksa belki de beklenebilir mi diyorsunuz?

İsabet olduğu kanaatindeyim. Bu kararımızı olgunlukla karşılayan ve zamanlamasını da tabi devleti yöneten kişiler olarak sahip oldukları bilgiler ışığında değerlendirerek bizim 26 Ağustos düşüncemizi öne alma ihtiyacını da saygı ile karşıladık. Zannediyorum 24 Haziran Türkiye için hayırlı bir sonuç elde edecektir.

Acaba ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum aldığınız bu kararda etkisi var mı?

Tabii ekonomik yönden de dikkate alınmıştır bu. Terör yönünden, uluslararası ilişkiler boyutunda dikkate alınmıştır, toplumsal kargaşa için, kaos için her şey dikkate alınarak seçimin yapılmasında yarar gördüğümüz kanaati bizde hakim olmuştur.

Siz bu Cumhur İttifakı'nı hangi gereklilikle kuruldu?

Devlet Bahçeli: Şimdi ittifak konusu geçmişten bu yana siyasi hayatımızın gündeminde olan bir konu. Fakat meşru ve yasal değil. Yine ittifak çalışmaları örtülü ve gizli şekilde gerçekleştirme yolu tercih ediliyor fakat kim kiminle kim ne kadar beraber belli olmuyor. Bunun yasal bir yola girmesinde yarar vardır diye düşündük. İttifak kurulması ve yasal bir çerçevede ele alınması ülkemiz için daha hayırlı olacağı düşüncesiyle bu Cumhur ittifakı kavramını toplumla paylaşmaya gayret gösterdik. Şu anda da gayet isabetli olduğu kanaatindeyim.

Peki hangi koşulda bozulur? Terörle mücadele farklı bir boyuta tanışırsa, çözüm süreci yeniden başlarsa bir ihtimal olarak o zaman Cumhur İttifakı riske girer mi?

Cumhur İttifakı'nın iki tüzel kişiliği ve kendi dünya görüşüne sahip partilerle oluştuğunu dikkate aldığınız takdirde her partinin kendisine göre bir önceliği, hassasiyeti vardır. Onları dikkate aldığımız vakit ben geçmişteki açılım ve çözüm süreci yaşanarak bugünlere gelindiği için tekrar bunun gündeme taşınması çok zordur, hele hele terörün belinin kırıldığı, kökten kazındığı bir ortamda bunu gündeme taşımak, yeniden teröre bir umut bağlamak cesaretlendirmek anlamı taşır. Çok yanlış olur.

Kürt seçmene Cumhur İttifakı ve Milliyetçi Hareket Partisi genel başkanı olarak vereceğiz mesaj ne olur?

Devlet Bahçeli: İşte malum televizyonlardaki konuşmacı arkadaşlarımız seçim sürecine girildiği günden itibaren bazı çok akıllıca, sinsice kavramları arka arkaya koymak suretiyle Türkiye'deki kaosu, krizi, kargaşayı, kavgayı körükleyen hatalar işlemişlerdir. Bunlardan bir tanesi de Kürt oylarının eğer Cumhur İttifakı'nda dikkate alındığında Adalet ve Kalkınma Partisi'nin oy kaybına uğrayacağını, çünkü Güneydoğu ve diğer bölgelerde yaşayan Kürt kökenli kardeşlerimizin Milliyetçi Hareket Partisi'ne destek vermeyecekleri ve dolayısıyla Cumhur İttifakı'na destek vermeyecekleri şeklinde bir kavramı çok sık işlediler. Buradaki amacın ne olduğu bence malumdur. Bu insanlar bu anlayışın ne kadar yanlış ve sakat olduğunu bir gün anlayacaklar ve gereği geldiğinde de hesabını verecekler. PKK başka şey Kürt kökenli kardeşlerimiz başka şey. Milliyetçi Hareket Partisi PKK'ya karşıdır. PKK'nın bütün varlığını reddeder ve Türkiye üzerindeki tüm etkisini sıfırlayarak yok etmek ister. Ama Kürt kökenli kardeşlerimiz bizim partimizde de var. Teşkilatlarımız var. Toplumun içerisinde önemli şahsiyetler olarak var. Bunları Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy vermek diyerek ötelemek bir gruplaşmaya zemin hazırlamak ve PKK'yı sivil hayatta da destek veren bir zümre ile buluşturma çabalarıdır. Bu hatalıdır, bu ihanettir.

Size göre ilk turda bu işin biteceğini mi düşünüyorsunuz yoksa ikinci tura gidecek midir?

Devlet Bahçeli: Şimdi bunu çok yönlü değerlendirmemizde yarar var. Bir defa Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine inanmış ve hayata geçirilmesini çok arzulamaktadır. İkincisi, kendilerinin büyük kurultay süreciyle yaptıkları çalışmalar vardır. Bütün bunlarla Adalet ve Kalkınma Partisi'nin üst yönetici kadrosuyla sayın başbakan ve sayın Cumhurbaşkanı Türkiye'ye bugüne kadar siyasi hayatımızda görülmemiş şekilde açık hava toplantılarıyla düşüncelerini kamuoyuyla paylaştılar. Bu önemli bir çalışmadır. Onun haricinde yapılmış olan muhtarlar, STK'larla ilgili çalışmaları da dikkate aldığınızda bugüne kadar seçimi gerçekleştiremeyecek bir zafiyet içerisinde görülmediği anlaşılıyor. Milliyetçi Hareket Partisi ise Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini Cumhur İttifakı bünyesi içinde savunan ve bu konuda da üzerine düşen ne varsa yapmaya çalışan bir siyasi kurum olarak çok sayıda miting yapmadık. Kapalı toplantılarla meselenin özünü anlatmaya çalıştık. Yüz yüze temaslarla da kamuoyunda insanlarımıza ulaşma gayreti içinde olduk. Birlikte de miting yapmadık. Birlikte miting yapma bugünkü zemin içinde çok tartışmalara yol açabilir. Böyle tartışmalara sebebiyet vermemek lazım. Cumhur İttifakı iki siyasi partinin tüzel kişiliklerini koruyarak dünya görüşlerini koruyarak yaptıkları bir amaca yönelik faaliyettir. Bu ilerde gelişebilir, çok daha birbirlerini tamamlayan hale gelebilir. Ama şimdiki halde sanki Milliyetçi Hareket Partisi birilerinin söyledi gibi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin arka lastiği, hiçbir şey yapmıyorlar, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin mitinglerinde boy göstererek değerlendiriyorlar, baraj korkularını bu şekilde yeniyorlar, şunlar bunlar gibi bizim her şeyi çok yönlü düşünen fakat her düşüncesinde fitne yatan bir zümre bunu kullanabilir. Şimdi İstanbul'da muhteşem bir miting yapıldı. Bu mitinge eğer biz konuyu kendi partimiz açısından istismara yönelmiş olsak çok güzel bir zemin var. Cumhur İttifakı adı altında bizde orada bulunuruz, milletin huzuruna çıkarız bir miktar da alkış alırız. Ertesi gün, "Şunlara bak geldiler Adalet ve Kalkınma Partisi'ni yalnız bırakmadılar" derler. Ama biz bir partinin imkanları, çalışmalarından yararlanarak kendi geleceğini belirleyecek kadarda alçalmadık. Her koyun kendi bacağından asılsın ondan sonra Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi hayata geçirildiği vakit daha yapılacak çok çalışmalarımız var bizim. 24 Haziran'da Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi milletçe kabul edilirse o zaman sistem bütün unsurlarıyla hayata geçmesi gerekir. Yürütmeyi oluşturan Cumhurbaşkanı ve hükümeti, yasamayı oluşturan milletvekilleri ve partiler ve ayrıca bağımsız yargıyı da dikkate aldığınızda Türkiye yepyeni bir sistem geçiyor. Bu 94 yıllık Cumhuriyet tarihimizde üçüncü evredir. Bunun birinci evresi cumhuriyetin kuruluşudur. İkinci evresi çok partili hayata geçiş dolayısıyla parlamenter sistemin 71 yıldan beri uygulanmasına sebebiyet veren bir süreçtir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yeni bir sistemdir. Türkiye'nin geleceğini belirleyecek 21.yüzyılda lider ülke olmasına yol açabilecek bir etkenliği, kararlığı, azmi ortaya koyabilecek bir sistemdir. Bu sistemin hayata geçirilmesi 24 Haziran seçimlerine bağlıdır. Bunları dikkate aldığımız vakit ben şu an için halkımızla olan temasları da dikkate alarak herhangi büyük bir hata olmadığı takdirde sistem hayata geçer ve sayın Cumhurbaşkanı da görevine devam eder.

B planına bakarsak eğer Erdoğan’ın karşısında rakip olarak Muharrem İnce’nin mi Meral Akşener’in mi kalacağını düşünüyorsunuz?

Onlara hiç şans tanımıyorum ben. Muharrem İnce bey çok hareketli bir mesajla toplumun huzuruna çıkıyor. Başka şeyler yaparken sürekli çatışmacı, kavgacı, üslubu sert ve karşılıklı atışmadan da zevk duyan, atışmalardan kendisine prim sağlayacağına inanan bir yapıda davranıyor. Her gün yeni bir şey ortaya koyuyor ve bazılarında da abartıyor. Milletimiz bu tür şeyleri çok sevmez. Şimdi durup dururken mesela sayın Cumhurbaşkanı kendisine göre bir toplumsal kurum olarak kıraathane açacağım diyor. Orada çay ile kek. Bunun içerisine dünya kadar şey ilave ediyor. Bunlarla hem olayı küçültüyor hem bir müesseseyi zedeliyor hem de toplumu bu konuyla kendisine çekeceğini zannediyor. Şuraya Muharrem İnce’yi şuraya sütlaca koysanız 18 yaşındaki çocuk hayatında yemediği sütlaca gelir. Bu da kıraathanede bedavaysa kuyruk olur. Siyaseti böyle seviyesini aşağı çeken tartışmalardan uzak tutmak lazımdır. Cumhurbaşkanlığı yeni bir sistemdir bu sistem takip olan kişinin de ağır başlı olması lazımdır. Programlarını çok yönlü ortaya koyması lazım. Halkla bütünleşmede bir takım bağırtı gürültüyle birtakım toplantılarla sonuç alacağını zannetmesin. Çünkü toplum bunu geçmişte hep yaşadı. O bakımdan ben şu an için kanaatim Recep Tayyip Erdoğan rakipsiz gözüküyor. 16 yıllık icraatının içinde yaptıklarını halkla paylaşıyor, yapacaklarını paylaşıyor. Şimdi ben bunu söylüyorum ama Recep Tayyip Erdoğan bey hem Adalet ve Kalkınma Partisi genel başkanı hem başbakan olarak en fazla eleştiren, sert eleştirilerde bulunan kişilerden birisiyim. Ne söylemişsem aynısını muhafaza ediyorum altından imzamı da çekmiyorum. Ama 15 Temmuz’dan sonra çok şey değişmiştir Türkiye’de.

Aslında çok ağır eleştirilerde bulundunuz geçmişte gerek Adalet ve Kalkınma Partisi’ne gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve hatta seçim sürecinde de yeni Muharrem İnce meydanlarda sizin geçmişte kullandığınız bu kelimeleri de gösterdi. Ama şimdi baktığınızda bir ortaklık söz konusu.

Geçmişte ne söylemişsem onun arkasında olduğumu söylüyorum. Bir yönetimdeki aksaklıkları, yanlışlıkları söylemek muhalefetin görevidir. Dün öyle söyledin diye bugün onları inkar ederek bugünkü Cumhur İttifakı’nda hepimiz kanka olacak halimiz yok. Onun için olayları doğru anlamak lazım. 15 Temmuz Türkiye’de herkesi bir araya getirebilecek çok büyük bir darbedir, çok büyük bir işkencedir, çok büyük bir ihanettir. Bu olaylar karşısında 15 Temmuz’u görüp, 251 şehidimiz 2 bin 194 yaralımız gazimizin olduğu bir dönemde hala kalkıp filan tarihte şunu söylemiştik filan tarihte bunu söylemiştik diye bir birlerimize husumeti geliştirmeni bir manası yoktur. Bu devlet adamlığı ile bağdaşmaz bu siyasetle de bağdaşmaz. Ama dün söylediklerimizi şimdi yanlıştır demiyoruz. O günkü şartlarda geçerli eleştirilerdir.

O zaman 15 Temmuz’da sizin için ne değişti de bugünkü Cumhur İttifakı’nı ve bu birlikteliği ortaya koydu?

15 Temmuz milletimizin beka meselesini korumaya vesile olmuştur. Milli direnç, karşı duruş. Ayrıca Türkiye’de birçok gerçekleri su yüzüne çıkartmıştır. Ayrıca bütün bu olaylar karşısında Türkiye’de yeni bir sistemin uygulama ihtiyacı kendisine hissettirmiştir. Dolayısıyla 15 Temmuz bir milattır. Bundan sonraki çalışmalarda geçmiştekileri de göz önüne alarak karşılıklı sevgi, saygı, üslup güzelliği içerisinde hem eleştirilerimizi yağmalıyız hem de birbirilerimize olan güzel projelerde de destek vermeliyiz.

Siz 24 Haziran’da nasıl bir meclis aritmetiği olacağını düşünüyorsunuz?

Öncelikle Cumhurbaşkanlığı seçiminin kesin olarak tamamlanması ve sonuca bağlanması lazım. İkinci tura sarkıtıp Türkiye’de yeni tartışmalara yeni kutuplaşmalara fırsat verdirmemek gerekir. Bu sistemin sağlıklı olabilmesi için cumhurbaşkanlığı seçimi birinci tursa neticelenmeli. İkinci olarak yasamanın anayasa değişikliğine göre üstlendiği denetim ve denge sorumluluğu içerisinde faaliyetlerini daha verimli yapabilmek ve Türkiye’de parlamentoyu tartışılır bir konumdan uzak tutabilmek için 301’in üzerinde bir rakamla Cumhur İttifakı’nın devam etmesi lazımdır. Bulması gerekiyor ve bulacaktır da. Ama bunun tersi olursa karıştırıcı unsurlar devreye girer.

Peki eğer sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı olur ancak parlamentoda yeterli çoğunluk sağlanamazsa bir B veya C seçenekleri gündeme gelir mi? Mesela yeni bir seçime gider mi Türkiye?

Cumhurbaşkanlığı ile meclis uyumlu çalışmayacak bir konuma geldiği vakit bu anayasa değişikliği içerisinde bunlarında çıkış yolları vardır onlar hayata geçer. Mesela bir taraflı erken seçim düşünebilir. Ama bütün bunları aşmak lazım. Böyle bir sistemin hayata geçirilişinde partilerin Cumhurbaşkanı adayı çıkartarak demokratik bir hakkı kullanmasına saygı duyarım. Ama adayların birbirlerini gererek, sertlikler dikkate alınarak ve birde biz belli bir oranda TBMM’de temsil edilirsek geriye döneriz parlamenter sistemi tekrar hayata geçiririz gibi Türkiye’yi geriye götürmenin bir manası yok. Bunların hepsi 71 yıldır yaşandı. 1980 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi 100 güne yakın bir tartışma olmamış olsaydı 12 Eylül olur muydu acaba? Bütün bunları yaşayarak geldiğimiz için tecrübe kazanmamız lazım. Bazı konular vardır partiler üstü düşünmek gerekiyor. Kuru bir inatla dünyanın vaatlerini bulunuyorlar naısl gerçekleştireceksiniz? Bu devlet tecrübesi var mıdır? Türkiye yeni bir sistem geçiyorsa 16 yıllık birikimi ve tecrübeyi hayata geçirebilecek bir Cumhurbaşkanı olursa ve TBMM bu dengede bir yasamaya sahip olursa Türkiye istikrarlı bir geçiş sağlar. Eğer bunlar olmayacaks aneyin kavgasını vereceğiz. Her taraf karıştıktan sonra hangi sistem olursa olsun. İşte 15 Temmuz belli bir saatten sonra tersine dönmemiş olsaydı hangi parti kalacaktı. Bir gecede bunlar değişebilir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi Türkiye’nin geleceği açısından çok önelidir. Bu konuda da bize suçlamalar yapıyorlar geçmişte böyle düşünmüyordunuz diye. Türkiye’de hiç bir siyasi partiden olmayan görüş Milliyetçi Hareket Partisi’nde vardır 1973 programında tek başkan tek meclis. O zaman Türkiye iki meclisli bir yönetimdeydi. Biz bunu söylediğimiz vakit nazist olduk, faşist olduk. Şu an için herkes bizim dediğimiz noktaya doğur geldi. Bazı konularda Milliyetçi Hareket Partisi çok hassas davranır. Açılım ve çözüm sürecinin çok yoğunlaştığı bir ortamda Türkiye’de anayasa değişikliğiyle 28 maddelik değişiklikle Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi istendi. Buna çok kişi de taraftar oldu karşıt oldu. Biz hayır grubunu temsil ettik o günkü şartlar içerisinde. Sebebi vardır bunun. Açılım süreci ve o sürecin tamamlayıcı unsuru olarak cumhurbaşkanlığının da halk tarafından seçilmesi. 148 bin kilometrekare toprak alanı içerisinde 8 buçuk milyon nüfusla kendilerini Kürt kabul eden arkadaşların bulunduğu bir alanda bir PKK’lı belli bir oranda oy alarak buradan sonuç almış olsaydı ve bu da uluslararası ilişkilerde istismar edilseydi Türkiye’deki açılım süreci nereden nereye gelirdi. Bu konuda Türkiye’nin hassasiyetini taşıyan bir parti olarak ya çözüm süreci ortadan kalkmalı ya cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi belli bir süre sonraya bırakılmalı. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi. Cumhurbaşkanlığının yetkileri parlamenter sistemdeki yetkiye göre tanzim edilmiş. O zaman halktan desteğini alan bir şahısla parlamentodan desteğini alan bir Cumhurbaşkanı arasında fark oluyor. Bu sefer bir takım gerilimler oluyor, çift başlılık kendisini gösteriyor vesaire. Bu konuda da olayları yakinen takip ettiğimiz için 11 Ekim’de bir grup toplantısında bu böyle gitmiyor dedik. Ya anayasa yetki bir sorumluluk kapsamında faaliyetinizi gösterin yoksa önerinizi getirin dedik. 32 madde ile geldiler 18 maddesinde şekillendi ve arkasından anayasa değişikliği 16 Nisan’da da halk oylaması yapıldı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi böylelikle doğdu.

Eğer yeterli çoğunluk sağlanamazsa belki erken seçim gündeme gelir dediniz. Cumhurbaşkanı ile bunu konuştunuz mu?

Bunlar yasaların tanzimidir. Kilitlenme olduğu yasa yetki veriyor Cumhurbaşkanına da veriyor meclise de veriyor bu manada yetkiyi.

Kayseri’de bir toplantıda AK Partli vekillere bir uyarınız oldu, “fitneye düşmeyin” dediniz. Ne demek istediniz, kimi kastettiniz bu açıklamada?

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin geçmişte milletvekili olan hala adaylıkları devam eden bazıları yeni aday olan bazıları da adaylık vasfını kaybetmiş insanlar. Halkla münasebetleri sırasında ne Cumhurbaşkanını ağızlarına alıyorlar, ne Cumhur İttifakı’nı ağızlarına alıyorlar sadece ve sadece Adalet ve Kalkınma Partisi’nin mecliste güçlü olmasını telkin ediyorlar. Ama bunu yaparken de Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy vermenin bir manası yok zaten yüzde 2-3’lüktür diye bir propaganda başlatıyorlar. Bunun arkasını önünü düşündüğünüz vakit çok farkında olmadığını sonuçlar doğru Türkiye’yi götürür. Özelikle de Adalet ve Kalkınma Partisi’ni götürür. Cumhur İttifakı kurulmuş karşılıklı saygıyla. Bunu saptırıp Adalet ve Kalkınma Partisi’ni güçlü bir hale getirmek için ısrarlı şekilde Milliyetçi Hareket Partisi’ne verilecek oyları da kendi üzerine almak veya başka yerlere gitmesini engellemek gibi kendi oylarının bir çaba içerisinde bulunmanın meydanlarda söylemiyorsunuz, televizyonlarda söylemiyorsunuz.

Belirli isimler var mı?

Devlet Bahçeli: Olmaz olur mu? Söyleyemeyiz, söylersek fitneye biz de katılırız. Ama biz biliyoruz kimin kim olduğunu.

Eski Milliyetçi Hareket Partili Tuğrul Türkeş'in bir açıklaması oldu, “Cumhur İttifakı seçim sonrası devam etmeyecek” dedi. Üstelik bu çıkarımı da sizin sözlerinizden yola çıkarak yaptığını açıkladı.

Tuğrul Türkeş’e cevap verme ihtiyacı hissetmiyorum. Nerede bulunmasını arzuluyorsa orada bulunsun. Bizimle bir ilişkisi kalmamıştır. Onun için onun sözünü bizi de atıf yaparak işin içine dahil etmesini yakışık bulmam cevap da vermek istemiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi seçmeni kendi partine oy verecek ama Cumhurbaşkanlığı seçiminde mührü Erdoğan’a vurmayacak diye bir iddia var. Bu sabah sanıyorum İstanbul milletvekiliniz benzer bir açıklama yaptı. Hatta ikinci tura kalırsa İnce’yi veya Akşener’i destekleriz dedi. Bu noktada Milliyetçi Hareket Partisi tabanında bir rahatsızlık olduğunu düşünüyor musunuz?

Zannetmiyorum. Üç beş kişinin dışında böyle tartışmaya giren de yoktur. 7 aydan beri Milliyetçi Hareket Partisi ile alakası kalmamış ama davanın içerisinde hizmetleriyle takdir toplamış bir kardeşimiz bir televizyonda ki o televizyon bugüne kadar bir Milliyetçi Hareket Partiliyi çıkartmamıştır. Davet etse dahi talimatım vardır İsmail Küçükkaya’nın programına çıkmayacaksınız. Şimdi bu Milliyetçi Hareket Partisi kimliğiyle olmuş olsa orada ne işi var? Bu bakımdan bu Fox TV’yi de bizim açımızdan gözden geçirmek lazım. Recep Tayyip Erdoğan’la diğerlerini mukayese ettiği zaman Türkiye’de hele hele terörle mücadeledeki sağlanmış olan üstün başarıyı gölgeleyebilecek bir hataya bir ülkücü nasıl düşebilir.

En başından beri pazarlık söz konusu olamaz başka yardımcısı zaten olmayacağım dediniz. Bu teklif gelse bile bugün hala aynı noktada mısınız?

Aynı noktadayım. Çünkü Cumhur İttifakı’nı oluştururken bir beklenti ve talep içerisinde olarak bunu gerçekleştirmedik. Cumhur İttifakı Türkiye’nin zaruri ihtiyacıdır. Bunun hayata geçirilmesi için bir talebe gerek yoktur. Ama sonuç aldıktan sonra Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en verimli ve etkin bir konuma gelebilmesi açısından, Meclis'te eğer güçlü bir yapıyla bulunursa üzerimize düşeni de yaparız.

Bakanlar Kurulu’nda Milliyetçi Hareket Partili bakanda mı olmayacak?

Devlet Bahçeli: Bunu bugün söylemenin bir şeyi yok. Bu pazarlık gibi bir rüşvet almak gibi. İki arkadaşımız bakan olarak bulunacak demek Milliyetçi Hareket Partisi’ni rencide eder. Ahmet Davutoğlu bey böyle bir hataya düşmüştür. Üç tane arkadaşımıza kuracağı hükümette bakanlık önerisinde bulunmuştur. Tuğrul Türkeş beyin de gidişi oraya dayalıdır. O da kendisine göre gerekçe bulmuştur, “Ben Milliyetçi Hareket Partisi’ni iktidara taşıdım” demiştir.

Başkan yardımcılığı yok, bakanlık yok o zaman Milliyetçi Hareket Partisi tabanı neden oy versin algısını...

Peki bunların olmadığı yerde kime verecek İnce’ye mi verecek? Partiyi bölüp dağıtmak için en türlü entrikaya girmiş olanlara mı verecek? Doğu Perinçek’e mi verecek? Ülkücünün de bir hassasiyeti vardır, kararlılığı vardır. Ülkücüyü herkes pazarda alıp satamaz.

Bu sistem geldiğinde Cumhurbaşkanı herkes kursun ittifakını dedi onlarda kurdu. Siz Millet İttifakı için ne düşünüyorsunuz?

Devlet Bahçeli: Beş benzemezin bir araya gelmesi. 49 yıldır aynı partide olmamıza rağmen zaman zaman kopuşların ayrılışların olduğu süreçte bu 5 benzemezin bir araya gelip bu ittifakı ne kadar yaşatacak inanmaz zor.

Devlet Bahçeli neden Cumhurbaşkanı adayı olmadı?

Devlet Bahçeli: Gerçekçi olmak lazım. 30-40 milletvekiliyle geldik. 5 tanesi gitti ihraç veya ayrılış. Geriye kalanlar içerisinde de 3-5 tane uyumsuzluklar var. Böyle bir durum karşısında nefsinizi öne çıkartan bir davranışla ben cumhurbaşkanı olacağım demenin bir manası var mı? Gerçekçi politika takip etmek önce ülkem ve milletim sonra partim ve ben demem lazım. Onun için 8 Ocak’ta Ankara yöneticilerinin de katılımıyla bir kahvaltılı basın toplantısı yaptık. Bir, cumhurbaşkanı adayı olmayacağım. İki, Milliyetçi Hareket Partisi’nden cumhurbaşkanı adayı çıkmayacak adayımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. Çünkü Türkiye olursa biz varız. Böyle bir durumda reklam olsun diye 3-5 mitingle, vaatle milleti niye aldatayım ben. Hem grup kuramayacaksın diyorlar, hem barajı aşamazsın diyorlar biz bunları duya duya kalkacağız cumhurbaşkanı adayı olacağız.

Sanıyorum 2012 yılıydı sizinle bir röportaj yapmıştım. O zamanda aslında Fethullah Gülen tehlikesinden bahsetmiştiniz. Cemaatlere ve tarikatlara Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman mesafeli olunması gerektiğini söylediniz ve bu tutumunuzu da dirayetli şekilde sürdürdünüz. Geldiğiniz noktada FETÖ ile mücadelede siyasi ayağıyla etkin mücadele yapılıyor mu? Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde FETÖ’nün siyasi ayağı ile ilgili temizlik tamamen yapılmış mıdır?

FETÖ ile mücadelede başarılı olunan alanlar var ama henüz daha alana girilmeyen yerler var. Bunlar üzerinde mücadeleyi sürekli kılmak lazım. Silahlı kuvvetler var, emniyet, yargı var, eğitim kurumları, kamu kuruluşları, iş hayatı var vesaire. Bu ayakların içerisinde siyasi ayak henüz daha üzerinde durulmadı. Bunun yapılması lazım. Bu her partide olabilir. Öyleyse siyasi ayağı üzerinde de çok dikkatli durmak lazım. Her alanda güçlü olup siyasette serçe parmak gibi olacaklarına ihtimal vermiyorum. Siyasette güçlü olmasalar diğer alanlarda güçlü olamazlar. Onun için zamanlamasını herhalde devlet önemli bir dönemde önemli bir günde gerçekleştirir. Ama siyasi alan üzerinde mutlaka tesirlerinin silinmesi lazım.

Millet İttifakı ilk iş OHAL’i kaldıracağız dediler sonrasında da sıkça gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’da seçimin sonrasında OHAL’in kalkacağını söyledi. Sizce de kalkmalı mı?

Cumhurbaşkanı böyle bir görüş ortaya koydu. Benim şahsi kanaatim FETÖ ve PKK terörünün kökü kazınmadan OHAL’in kaldırılmasını doğru bulmam. Ama OHAL’in uygulamalarında önemli yanlışlıklar varsa onları da giderebilecek tedbirleri almak gerekir. Ama FETÖ’nün ve PKK’nın bütün unsurları ile silinmeden OHAL’in kaldırılması talebi zaten HDP’den tutun bütün muhalefet partilerinin birinci temel amacı oldu. Hatta ve hatta bir TÜSİAD başkanı var değerli bir iş adamı her konuşmasının başında OHAL kalksın diyor. OHAL’in ekonomik açıdan kendilerine verdiği zararı gelip yetkililere anlatsınlar. Ama niye OHAL kalksın? 1 sene içerisinde ne kadar yargı ne kadar emniyet ne kadar silahlı kuvvetler üzerinde yapılan çalışmalar tamamlanmadan OHAL’i kaldırmak kanaatimce doğru değil. Tabi devleti yöneten kişi olarak Cumhurbaşkanı OHAL’le mücadelede belli bir aşamaya gelmiştir bundan sonra kalkması lazımdır diye bir eğilim içine girmiş iktidar kendileridir zaten yapabilirler.

Sizin af konusundaki çıkışınız seçim dönemine damgasını vurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan affın gündemlerinde olmadığını gündeme getirdi. Neden af istiyorsunuz?

Adaylardan bir tanesi tutuklu. Aynı zamanda PKK’nın siyasal uzantısı konumundaki bir siyasi partinin de eş başkanı. Yönetimi altında bazı olayları da Türkiye’de yaşandığı acılarla dolu bir süreç. Bunun aday olması bir defa düşündürücü. HDP içerisinde Cumhurbaşkanı adayı gösterecek bir şahsiyet kalmamış gibi bu kişiyi öneriyorlar ve herkes bunun tutukluluk halinin kaldırılarak adaylık sürecinin devamını istiyor.

Millet İttifakı da diyor ki, “YSK bu adaylığı onaylamış. Partisine bir seçim yardımı yapılmış para verilmiş o zaman biz niye tahliyesini talep etmeyelim”.

Partisine yardım yapılabilir, YSK hukukun dışına çıkamaz. Yani HDP seçime girme yeterliliğine sahip bir teşkilatlanması varsa ve bir aday çıkarmayı düşünüyorsa sen aday çıkartamazsın diyemez. Ama o partinin mensupları Türkiye’yi kaosa, krize, kargaşaya ve bazı gelişmelerin üstünü örtmeye, terörle mücadeleyi gölgelemeye, PKK’ya biraz yandaşlık yapmaya fırsat verebilecek davranışlardan uzak kalması lazım. Bunun içinde bu şahsı aday olarak görmek istiyorlar ve kendilerinin sahip olduğu her imkandan da yararlanılmasını istiyorlar. Burada Türkiye üzerinde başka bir düşüncenin hakim kılınması var. YSK gereğini yapıyor ama öbürlerinin ısrarla şöyle yapılması böyle yapılması dışarı çıkması konusu üzerinde duruluyor ve bunu da demokrasi özgürlük adına savunuyorlar. HDP’nin uygulamalarında hangi demokratik anlayış yatıyor, hangi özgürlük var. Orada katliam var, acı var, işkence var. Türk milletini bölmeye yönelik faaliyetler var. Bunların hepsini bir kenara bırakacaksınız bir kişi adaylığını koyuyor. Bende, eğer 100 bin imza ile aday olunacaksa o zaman benim yakinen tanıdığım ve ülküdaşım olarak kabul ettiğim ülke ülkü sevdalısı arkadaşlarımız var. Alaattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz ve ona benzer diğerleri de var. Ülke ve ülkü sevdalısı birisi cezaevinde çürüyecek öbürü kalkacak ben cumhurbaşkanı adayıyım diye Türkiye’yi gezecek. Eğer böyle bir anlayış hakim olacaksa ben de 100 bin imzayı toplar bu arkadaşlarımızı cumhurbaşkanı adayı olarak takdim ederdik. Eğer memlekete hizmet açısından da meseleye bakıyorsanız bu insanların bilinen ve bilinmeyen yönleriyle hizmetleri de var. O sebepten dolayı ben bu cümleye ilaveten bunu söyledim. Yani siz bunun affını istiyorsanız grubu var veya 100 bin imza bunu yapmak istiyorsanız bizde bu arkadaşlarımızı 100 bin imza toplayarak dışarıya çıkarma teşebbüsünde bulunabilirdik.

Orada işte hükümlüler aday olamıyor.

Burada bir takım şeyleri anlatmaya çalışıyoruz.

Devlet için çok şeyler yaptı dediniz mesela ne yaptılar?

Onları biz burada konuşamayız söyleyemeyiz. Ama bunlar benim ülküdaşımdır. Şehidimizin oğludur. Ülke ve ülkü sevdalısıdır. O günkü şartlar altında kimin ne yaptığı da Türkiye’de bazıları vardı çok daha ileri seviyede ülke yönetiminde bulunmuşlardır. Ama bu insanlarda ceza evinde bulunuyor. Şimdi bazı konuları yanlış anlıyorlar. Şimdi sen diyorsun ki, “Bu ülke ve ülkü sevdalısı olan bir kişi” tanımını yapıyorum. Sonra duyuyorum ki bu çok ağır bir rahatsızlık sebebiyle Kırıkkale’de hastanede yatıyor. Bana düşen görev bunu siyaseten istismar etmek anlayışı yerine yerinde ziyaret etmek. Eğer o hastayken onu ülke ve ülkü sevdalısı olarak tanımlarken hastanede ziyaret etmeyip demeçle konuşsam o arkadaşı istismar etmiş olurum. Bunu ben yapamam. Onun için hastaneye ziyarete gittim. İşte bu çerçevede baktığımız vakit 57. hükümet döneminde bazı olayları yaşadık. Bu konuda konuşması gerekenler hiç konuşmuyor. Bir tanesi Saadettin Tantan. Bir tanesi adalet bakanı Hikmet Sami Türk. Çünkü Türkiye’de 57.hükümet kuruldu bir koalisyon hükümeti. DSP, Milliyetçi Hareket Partisi ve ANAP hepsi yüzde 52 oranına vatan bir yapı. Bu kadar güçlü bir koalisyon oluşmuş ve 3 buçuk yıl görevde kalmış. Parlamenter sistem içinde koalisyonlar bir yönetim şekli ama bu kadar güçlü bir koalisyon bu kadar uzun ömürlü bir koalisyonda olmamış. Bu koalisyonda Milliyetçi Hareket Partisi var. Bundan önceki koalisyonda da Refah Partisi var. Toplumda belli kesimler Refah Partisi’nin iktidara gelişini kabullenemiyor, Milliyetçi Hareket Partisi’nin iktidarda oluşunu zaten hazmedemiyor. Bu gerçekleri biz bilerek geliyoruz. Bunun altında yatan gerçek nedir? 12 Eylül sonrasında var olan ülkücü milliyetçi hareketin potansiyelini cezaevine almakla yetinmediler, bunları paramparça edip darmadağın ederek yok etmeyi amaçladılar. Bunun içinde bir çok çalışmalar yapılırken üç olay üzerinde de hassasiyetle duruldu. Birincisi, Türkeş’siz Milliyetçi Hareket Partisi. İkincisi, Milliyetçi Hareket Partisiz meclis. Üçüncüsü, Milliyetçi Hareket Partisiz hükümet. Türkeş’siz Milliyetçi Hareket Partisi olmadı çünkü siyasi yasaklar kalktı. Arkasından mecliste 19 milletvekiliyle yasal olmayan bir ittifakla TBMM’de temsil edildi. 129 milletvekiliyle 99 yılında kurulan 57.hükümette de 11 bakanlıkta Milliyetçi Hareket Partisi oldu. Bu süreci kabullenemeyenler bir tarafa bir da böyle bir koalisyonun istikrar getirici davranışından rahatsız olan çevreler bir takım gelişmeler ortaya koydular. Mesela 5 tane önemli kuruluş vardı. Fol yok yumurta yok belli toplantılar yaptılar. Türkiye İşverenler Sendikası, ona benzer beş kuruluş. Onlara meşhur beşler derler o zaman. Bir tanesi var başbakanlığın önünde daktilo atıyor, bir tanesi var kriz yaratmak için her şeyi yapıyor. 6 tane banka piyasadan döviz çektiler ekonomik sıkıntı yaratmaya kalktılar. Ama bunlar bir tanesi vardır ki 2000 yılında bir olay oldu. O olay çok önemlidir. Bunları milleti uyarmak ve bir daha böyle hatalara düşmemek için bunu söylüyoruz. Burada Hayata Dönüş Operasyonu başlatıldı. Bu 10 Aralık 2000 tarihinde. Bu çok önemli ve korkunç bir olay. Bir örgütün yönlendirmesiyle cezaevlerinde isyan başlatıldı.

Bu seçim öncesi yine benzer bir hareketin olabileceğini mi düşündünüz?

FETÖ’nün bu kadar büyük bir darbe teşebbüsünde ve ahla kalıntılarının devam ettiği, cezaevlerinde de önemli yöneticilerini bulunduğu bir ortamda 265 bin tutuklu var. Bu devlet yönetiminde bir önceki tecrübeye dayanarak ifade ediyorum. Bunun istihbaratı yok. Eğer cezaevinden 265 bin kişi yatıyor, her biri 8 saatlik vardiya ile yataklarda 3’er kişi 3 saat devam ediyorsa ve bütün sıkıntılar odadayken her türlü insanında bulunduğu bir ortamda örgüt hala cezaevinde faaliyet gösteriyor, dışarısı ile irtibatlı. Bir gün bunlar aracılığıyla 48 bin terör ve FETÖ tutukluluğu dışında kalan kader mahkumu dediğimiz insanları her yönüyle tahrik edip iki battaniye 4 ranza yaksa dışarıdaki propagandalarla bir takım bir şeyler olsa seçime giderken bir Gezi olayına benzetseler çok büyük tehlikeler olur. Böyle bir ortamda 2000 yılında yaşayan bir ve sorumlu olan başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli olarak bunları bile bile her türlü ihtimali dikkate alıp bunun önünü kesebilmek için bir cümle sarf ediyorsunuz. Af çıkartalım. Af çıkartmayla ilgili de uyarıyı yaparken diyoruz ki, “Eğer gerekli tedbiri alırsanız mesele yok”. Burada 10 bin asker görevlendirildi.

Bahçeli'nin açıklamalarından satır başları:

(Döviz kurundaki artış) Rahmetli Ecevit'e kurulan senaryo Erdoğan'a kuruluyor.

(Bedelli askerlik) Birikim açısından eğer gerekiyorsa ele alınmalı.

(Suruç'taki silahlı saldırı) Toplum olarak soğuk kanlı olmalıyız.

(Apolet sökme tartışması) Afrin kahramanına dil uzatılması ahlaksızlıktır.

(Yavru köpeğin üzen ölümü) Bizim milletvekillerimizden bazılarının ayrı yasa çalışmaları var. Elden gelen gayreti göstereceğiz.