Ata Demirer, son filmi 'Hedefim Sensin' başta olmak üzere bilinmeyen yönlerine dair samimi açıklamalarda bulundu.
"Kestikten 5-10 gün sonra üzülmeye
başladım"
Ata Demirer, "Film için bıraktığın bıyığın çok beğenilmiş. Bundan
sonra kalacak mı?" sorusuna, "Gala için değil bu bıyık, ben filmi
bitirdim sonra kestim. Kestikten beş, on gün sonra üzülmeye
başladım. Alışmışım ya hoşuma gitmiş, şimdiye kadar hiç böyle bir
şey yaşamamıştım. Sakallı, bıyıklı oynadığım filmlerde; mesela
Osmanlı Cumhuriyeti’nde padişahı oynarken öyleydim ama tek bıyık
ilk kez oluyor, bir eksiklikmiş gibi hissetmeye başladım. Hani
şimdi yaşımız da gelmeye başladı, 40’lı yaşlarda başka bir şeye
dönüştürüyor bu. Başka bir sinema veriyor, başka bir komedi imkanı
da sağlıyor. O yüzden bir süre böyle takılayım diyorum" yanıtını
verdi.
"Düğünümüz var şimdi, giydik cicilerimizi, bu gece filmi
seyirciye veriyoruz"
Gökçeada’da film çekildiği için yine "Yemişler, içmişler, gezip
tozup film çekmişler" şeklinde yorumlar alan Ata Demirer, bu
yöndeki yorumlar hakında şöyle konuştu:
"Evet tabii, tatil yapıp oldu, siz öyle bilin. Bizim dünyamızı
bilmeyen, herhangi bir sinemada kamera arkasını seyretmeyen, çekim
anında orada olmayan bir insan için film çekimlerinin arka tarafı
öyleymiş gibi bir his uyandırabilir. Ama keşke dediğiniz gibi olsa.
2,5 dakikalık bir sahneyi bir günde çekiyorsunuz. Benim her gün
uyanma saatim 6, set saatimiz 8, paydos saatimiz gün sonu. 'Gün
biter, iş biter' bizdeki replik budur. Yani bir sahne için 12 saat
çalışıyorsun ve bitiyorsun. Aynı sahneyi defalarca, aynı
repkliklerle en iyisini bulana kadar çekiyorsun. Bazen bir günde
iki sahne çekiyorsun; ikisi ayrı günlerin sahneleri oluyor,
kostümleri farklı, hali başka, oyunu başka. Sonra akşam olduğu
zaman kendini bir yere atıyosun, koltuğa bir yemek geliyor, akşam
9:30- 10'da uyuya kalıyorsun. Öyle hayal ettikleri gibi bir şey
yok. Bir de şöyle bir şey var: Hiç kimse sakatlanmamalı; mesela
benim yüzümde bir çizik olsa sahne gider. Diyelim ki; o gün repo ve
deniz molası verdin, denizde yüzerken bile aklın hep filmde,
ayağıma kestane batmasın, başka bir şey olmasın diye düşünüyorsun
sürekli. Kendini hiçbir zaman rahat bırakamıyorsun ta ki film
bitene kadar. Film bitiyor ama bu durum film bittikten 4-5 gün
sonrasına kadar devam ediyor. Çünkü şöyle bir telefon gelebilir;
'Şu sahneyi çektik, çok da güzel oldu ama atlamışız, o gün arkadan
bir tane köpek geçmiş veya o sahne yanmış.' Bu mesela 'Neşeli
Hayat' filminin başına geldi, 25 gün önünü bir daha çektiler
filmin. O yüzden bıyığını, sakalını kesemiyorsun, yani devamlılık
lazım. Ne zaman o telefon gelir ve karşıdaki ses 'Biz bütün
negatifleri kontrol ettik, bütün dijitalleri kontrol ettik, hiçbir
problem yok, git tatile' derler, o zaman biter iş. Bunun en tatlı
zamanı da gala zamanları. Düğünümüz var şimdi, giydik cicilerimizi,
bu gece filmi seyirciye veriyoruz. Artık film seyircinin, bundan
sonra film güzel olduysa sevineceğim, kötü olduysa üzüleceğim;
vücuttaki tepkimeleri bunlar. Ama şu an artık tatil yapacağız."
"Bizim gibi üreticiler için mahrem daha önemli, mahrem
olması lazım biraz"
Emre Saygı'nın "20’li yaşlarında Youtube olsaydı, yürür müydün
oradan?” sorusunu, "Şimdi internette tanıtımlar falan daha kolay
oluyor ama bir o kadar da hızlı tüketiliyor. Biz muhtemelen kendi
hikayemizde eğer o zaman Youtube, Instagram, Facebook gibi mecralar
olsaydı, muhtemelen dayanamayıp sahnede yaptığımız malzemeyi oradan
paylaşırdık ve hiçbir şey olamazdık. Çünkü muhtemelen birçok
arkadaşın başına bunlar geliyor; en güzel hikayelerini oradan
paylaşıyorlar ve sonra canlı canlı anlatacak bir şeyleri kalmıyor.
Çok yararlı bir şey; iletişim çağında yaşıyoruz, çok eğlenceli bir
mecra ama bizim gibi üreticiler için mahrem daha önemli, mahrem
olması lazım biraz. Ama geçenlerde Ezgi’ye (Ezgi Mola) katıldım.
Onun da Youtube kanalı varmış, o tarz bir şey bir gün ben de yapmak
isterim. Eğlenceli yani, yemek programı yaparız Youtube’da"
şeklinde cevapladı.
"Sosyalim, medyayı eğlenmek için
kullanıyorum"
Başarılı oyuncu, nasıl bir sosyal medya kullanıcısı olduğunu
açıkladı: Ben sosyalim, medyayı eğlenmek için kullanıyorum,
herhangi bir beklentim yok sosyal medyadan.
"Bir Zeki Müren filmi çekilirse 50-70 yaş arasına talip
olabilirim"
Röportajın boşluk doldurma kısmında “Sinema kariyerimin herhangi
bir zamanında mutlaka. nın hayatını oynamak isterdim” sorusuna
verdiği yanıt: Fiziksel olarak oynamam biraz güç ama Zeki Müren
olabilir. Belki yaşlılığını... Bir Zeki Müren filmi çekilirse 50
ile 70 arasına talip olabilirim. Çünkü o zaman kilo almıştı.
Güreşçilerden düşünüyorum, Koca Yusuf olabilir. Buldum! Bir kurt
denizciyi oynamak isterdim, Barbaros Hayrettin olabilir, Turgut
Reis olabilir veya bir çökertme hikayesi gibi... 1910’larda,
Kurtuluş Savaşı yıllarında geçen bir sürü Zeybek hikayeleri vardır,
destanlar vardır; Hekimoğlu, Kerimoğlu, Çökertme hikayeleri
falan... Öyle bir baba Zeybek, bir sünger avcısı, bir denizci
falan... O tarz bir şey oynamak isterdim.
"Zekeriya Taştan, çiğ köfteyi yarattı yeni
baştan"
Son filmi 'Hedefim Sensin'deki karakteri hakkında bilgi veren
Demirer, "Zekeriya Taştan çiğ köfteyi yarattı yeni baştan. Zekeriya
karakteri çok konuşan, işinde usta bir tip, tam bir sokak insanı.
İnsanın yüzüne baktığı zaman nasıl bir insan olduğunu anlayacak
biri. Çünkü sokaktaki insanlara satış yapıyor, onlardan
nemalanıyor, ekmek parasını çıkartıyor. Tam bir Beyoğlu çocuğu,
Beyoğlu esnafı daha doğrusu. Herhangi bir mecraya bağlı değil,
herhangi bir dükanı yok. Evinde yapıyor, güzelce hazırlıyor, şık
giyiniyor, tertemiz, tırnak makasıyla kesiyor tırnaklarını,
cilalıyor tepsisini, öyle çıkıyor. Bu adamın küçük dünyasının bir
anda paramparça oluşunu seyredeceğiz. Başka bir şeylere dönüşecek"
dedi.
"Müzisyen olduğum için filmleri müziklerle
düşünüyorum"
Ünlü komedyen, filmlerindeki müzikal başarısının altında yatan
sırrı açıkladı: Müzisyen olduğum için aslında müziklerle
düşünüyorum filmleri. Çok komik bir sahnenin müziğini
düşünemeyebilirsin ama bir kızla konuşma ve onunla konuştuktan
sonra ona söylenecek şarkı ne olur dediğin an, kendi hayatına
bakarsın. Yani 'Ben o an o kıza hangi şarkıyı söylemek isterdim?'
diye, bakışım buradan gidiyor. Mesela 'Eyvah Eyvah'larda "Uçan
Kuşlar İzmir'e" türküsü, 'Fasulya' türküsü popüler olmuştu ama
onlar zaten bilinen popüler eserlerdi. Normalde benim dinleğim
eserlerdi. Buarada da çok dinlediğim, çok sevdiğim, hepimizin
bildiği melodileri, besteleri kullandık. İki tanesini de ben
seslendirdim. Bir de İzmirli Volkan’ın 'Hedefim Sensin' şarkısını
kullandık, o da çok eğlenceli. Bence insanları çok saracak bir
film. Müziklere güvendiğim için böyle söylemiyorum, müzikal
sahneler örtüştüğü için söylüyorum. Örneklerini görüyoruz, mesela
sahneyi yapıyor, üzerine bizim için çok kıymetli bir şarkıyı
koyuyor ama yine de olmuyor sahne, çünkü çok kıymetli olduğu için
şarkıyı koyuyor oraya ama sahne onu istemiyor aslında. Bizde öyle
bir durum olmayacak, çünkü içimden gelen bir şeyi koyamıyorum.