Maarif Müfettişi Doğan Ceylan 'Duygusuz nesil
tehlikesi' başlıklı yazıda büyük bir tehlikeye dikkat
çekiyor.
İşte her anne babanın mutlaka okuması gereken o
yazı...
DUYGUSUZ NESİL TEHLİKESİ
Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir
nesil geliyor.
Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını
anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam
veremiyorlar. Yanıbaşımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen
onbinlerce insan onları hiç ilgilendirmiyor.
Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri
hiç acımıyor.
Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek.
Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak
görüyorlar.
Kendileri için yapılan fedakarlıkların hiç farkında
değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar. Herkesi kendine hizmet
etmek için yaratılmış görüyorlar. İnsanlara verdikleri değer,
onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar
eğlendirdikleriyle orantılı.
Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık
tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden
aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.
Geçmiş onları pek ilgilendirmiyor, atalarımıza karşı
vefasızlar. Dedelerinin canlan, kanları pahasına vermediği vatan
toprağını en iyi fiyatı verene satacak kadar maneviyattan
yoksunlar.
Vatan, onlar için son model bir cep telefonundan daha
değersiz.
Milletimizin geleceği açısından endişeleniyorum.
20 yıl sonra bu nesil, nasıl ana-baba olacak?
Kendine hayrı olmayan bu nesil nasıl çocuk
yetiştirecek?
Evlerini nasıl idare edebilecek?
Ülkeyi nasıl yönetecek?
Vatanı nasıl savunup can verecek?
Bütün bunlar neden oluyor izah edeyim.
Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık. Uçmayı
bilmeyen kuşlar gibi. Çocuklar hayattan bihaber.
Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri
arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz. Öyle ki yemek
yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar.
Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar. Üç
adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk
daha “susadım” demeden ağzına suyu dayıyoruz.
Çocuklar hiç üşümüyorlar. Soğuk havalarda evden
çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz
dışarı, hiç titremiyorlar.
Çocuklar hiç ıslanmıyorlar, evden arabaya kadar bile üç
metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz. Saçına bir tek
yağmur damlası düşürmüyoruz. Bu yüzden çocuklar ıslanmak nedir
bilmiyorlar.
Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere
bile arabayla götürüyoruz onları yorulmasınlar diye. Birazcık
parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz. Onlar takatleri
tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar.
Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine
sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar.
Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını
bilmiyorlar. Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne
bıçak tutturuyor ne ocak yaktırıyoruz.
Çocuklar hissetmiyor yaşamı, açlığı bilmediği için açlara
acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri
umursamıyor.
Yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların
dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp
geçiyorlar.
Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir, sürgün
nedir anlamıyor, savaşları, kurşunlanan, ölen insanları
umursamıyorlar.
Acımıyorlar……
Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin, barışın ve huzurun,
ana babanın….
Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek güzel
ülkemize.
Bu sorunu Devlet derinden hissetmeli. Bu sorunun çözümü için
ciddi çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları ve ders
materyalleri revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda
rolleri artırılmalı. Geç kalınmadan bu sorun mutlaka
çözülmeli.
Bu sorun çözülmezse ülke çözülecek…