TTB'nin düzenli olarak yayımladığı 'Pandemide Merak ettiklerimiz' serisinin 29'uncusunda pandeminin ekolojik boyutu, ekolojik yıkımla pandemiler arasındaki ilişkiler ele alındı.

TTB Halk Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ahmet Soysal, dezenfektan kullanımının insanlara ve doğaya etkisini, maskelerin kontrolsüzce çevreye atılması ile pandemi döneminde ekosistemin gördüğü zararları anlattı.

'DEZENFEKTANLAR HAVAYA, SUYA, TOPRAĞA KARIŞIYOR'

Soysal, pandemi döneminde en çok üzerinde durulan maske ve dezenfektanlar ile ilgili şu bilgileri verdi:

* Dezenfektan kullanımı çok çok yanlış vurgulandı. Her yerde dezenfektan var. Bu dezenfektanların içinde alkolden tutun amonyağa kadar çeşitli kimyasal maddeler var. Cilt yoluyla bu dezenfektanları vücudumuza alıyoruz.

* Karayolları, AVM, Metrolar, kapalı mekanların dezenfekte edilmesiyle soluyoruz. Cilt sorunları şuanda yaşayanlar da var çevremizde.

* Bir de ekoloji üzerine etkisi var. Bu dezenfektanlar alıcı ortam dediğimiz hava, toprak ve suya karışıyor. Toprak kirliliğine veya üstü su kirliliğine neden oluyor.

* İleri dönemlerde belki sağlık sorunları yaşayacağız. Yapılan deneysel araştırmalara göre virüsün dayanıksız bir zarı var, savunma ellerinizi veya çevrenizi temizlediğiniz vakit çok kolay ortadan kalkıyor.

Bir çok ülke yoğun dezenfektan kullanımından daha fazla temizlik malzemelerine, sabun vb. klasik maddeleri kullanımına dönmüş durumdalar.

'MASKE TIBBI ATIKTIR'

Maske kullanımına da değinen TTB Halk Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Soysal, 'Maske kullanımına gelince. Maske bir tıbbi atıktır. Tıbbi atıkların toplanması ve bertarafı kurallara bağlıdır. Pandemi döneminde bu kurallara uyulmadı. Bu dönemde yaşamın yavaşlaması nedeniyle evsel atıklar azalırken, maske ve ilk dönemde yoğun olarak kullanılan eldiven atıkları çoğaldı. Eğitimli insansa maskeyi çöpe, eğitimsiz ise sokağa atıyor. Denizden bile maskeler çıkıyor. Çevre sağlığı açısından bir risk yayılıyor' diye konuştu.

'SERMAYE SINIFI SALGINI BİR FIRSAT BİLDİ'

Sermeyenin pandemiyi bir fırsat olarak gördüğünü söyleyen Soysal, sözlerine şöyle devam etti;

* İnsanlar yaşam mücadelesi verirken, bir çoğu işini kaybedip, ekonomik sıkıntılarla boğuşup, temel ihtiyaçlarını bile karşılayamazken, can derdindeyken sermaye sınıfı bunu fırsat bildi.

* Meslek odalarının, gerekse sivil toplum ve çevre örgütlerinin muhalefeti zayıfladı. Çeşme yarımadasındaki kamu arazilerinin yüzde 55'i sermaye sınıfına tahsis edildi.

* Doğal sit alanından çıkarıldı. Alomos Gold bıraktı ama oraya 15- 20 tane başka şirket geldi. Bir çok koy, bir çok bölge yapılaşmaya açıldı. Pandemi bir gün bitecek, çıkacak ve bakacağız ki çevremizde satılmadık, tahrip edilmedik doğal güzellikler kalmamış.

* Ormanlar yok edilmiş, koylar satılmış, madenler taş, kömür ocakları açılmış veya kanal İstanbul gibi projelere girişilmiş. Bu ülkenin pandemi döneminde ekosisteminin yediği en büyük darbe sermayedendir.

'10-15 YIL SONRA BAŞKA PANDEMİLER GELECEK'

Açıklamalarında küresel iklim krizine de değişen Sosyal şunları söyledi;

* Bundan sonra eğer böyle gidersek insanlık bir başka pandemi yaşamak için 100 sene beklemeyecek. 10-15 sene sonra başka pandemiler gelecek.

* Bunu temelden önleyebilmek için tüketim toplumu alışkanlıkları içerisinde bunu çözmek mümkün değil. Çünkü küresel iklim krizi dediğimiz tabloyu durdurmamız gerekiyor.

* Küresel iklim krizini de bence bugün ki kapitalist sistemin içinde, üretim ve tüketim ilişkileri içinde durdurmak çok mümkün değil.

* Bu Kyota anlaşmasıyla da ortaya çıktı. Paris anlaşmasıyla da ortaya çıktı. Önce 2035'te fosil yakıtlara veda edeceğiz deniliyordu şimdi bu tarihi 2055'e taşıdılar. Yani kimse bu konuda net davranmıyor.