Fark etmişsinizdir, son zamanlarda pek çok mobil bankacılık uygulamasında karşımıza “karbon ayak izi” ifadesi çıkıyor. Harcamalarınıza göre, ne kadar karbon saldığınızı hesaplayalım diyorlar. Kısacası, doğrudan ya da dolaylı yoldan sebep olduğunuz sera gazı salımının toplam miktarını size sunuyorlar. Neden mi önemli? Çünkü sera gazları atmosferde ısıyı hapsediyor ve gezegeni ısıtıyor. Esas mesele bu!

Buraya kadar her şey tamam gibi. Fakat, bu mesele artık sadece çevreyle ilgili değil; insanla, hayatla, adeta tüm sistemlerle bağlantılı bir boyuta ulaştı. Elektrik tüketiyor, doğalgaz kullanıyorsun, araba sürüyorsun, yemek yiyorsun, kıyafet alıyorsun, giyiyorsun, atık üretiyorsun... Tüm bunlar senin karbon ayak izini oluşturmuyor mu? Verdiğin vergiler yetmez! Bunların da bir bedeli olmalı. 1 litre benzin yakmak bile, yaklaşık 2.31 kg CO₂ demek. Bu hesaplamaları kendin de yapabilirsin, mesela WWF’in karbon ayak izi hesaplayıcısı var, ücretsiz.

Peki neden anlatıyorum bunları?

Çünkü öyle bir döneme giriyoruz ki; kalabalıkların bu dünyaya ne kadar “ağır” geldiğini daha çok hissedeceğiz. Sanki yaşamanın bile bir maliyeti varmış gibi. “Hayatın yükü yetmedi mi?” dedirten düzenlemeler kapıda. Gıda mı istiyorsun? Artık doğalı değil, GDO’lusu sana reva. Organik mi olsun? O zaman cüzdanına bak! Et mi istedin? Kolayı var yapay et geliyor, hazır ol. Gerçek olan, sağlıklı olan çok değerli ve ulaşılmaz hâle getiriliyor.

Gökyüzünde bizimle dalga geçer gibi iz bırakan uçaklar geçiyor, bu nedir? Araştırın diye yazdığımızda kör ve sağır oluyorlar. Bu kadar imkana rağmen sesimizi duyuramıyoruz. Tek tük karşımıza çıksa da ne iktidardan ne de muhalefetten pek bir ilgi göremiyoruz... Sanki hepsi ağız birliğiyle sessizliği seçmişler gibi. Gündem üçüncü sayfa cinayet haberlerinin ayyuka çıkarılmasıyla meşgul edilirken, atı alan üsküdarı geçiyor. Böylece esas meseleler hep arka planda kalıyor.

Olan biteni anlamak için daha ne kadar bekleyeceğiz? Bu sessizliği daha ne kadar sürdüreceğiz? Belki de en büyük karbon ayak izi; sustukça, görmezden geldikçe büyüyor. Artık yüzümüzü gökyüzüne değil, gerçeğe dönmenin zamanı geldi. Çünkü bu gidişat, sadece doğayı değil, insanlığı da tüketiyor.