AB Dışişleri Bakanları, UCM Tarafından Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlarla Suçlanan İsrail’in Dışişleri Bakanını Kırmızı Halıda Karşılamak Üzere...
İsrail’in Arz-ı Mev’ud Planı, Uluslararası Kurumların İkiyüzlülüğü ve Siyonizm’e Arka Çıkmalarında Uluslararası Adalet Mekanizmalarının İçinin Boşluğu
İsrail'in Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Filistin'de işlediği insanlık suçu (soykırım) sadece bir Arz-ı Mev'ud Büyük İsrail Projesi meselesi/coğrafi-jeopolitik bir mesele değil, aynı zamanda uluslararası hukukun ayaklar altına alındığı/hiçe sayıldığı, insan haklarının çiğnendiği ve emperyalist güçlerin desteğiyle Müslüman bir halkın sistematik bir şekilde soykırıma uğratıldığı bir insanlık dramıdır/ayıbıdır. İsrail'in Filistin'de uyguladığı soykırım, işgal politikaları ve savaş suçları dünya kamuoyunun gözleri önünde işlenmekte ancak dünyanın güvenliği/adaletin tesisi ve küresel istikrar adına dengelerin sağlanması ile alâkalı sorumlu olan uluslararası kurum ve kuruluşların, söz konusu İsrail ve onun Siyonist rejimi olduğunda bu suçları/bu soykırımı görmezden gelmekte olduğu ve bu kıyıma sessiz kalmaya devam ettiği görülmektedir.
Hâl böyle olunca, dünya barışını sağlamakla yükümlü olan uluslararası kurumların işleyişinde ise haklı olanın değil, güçlü olanın haklı olduğu/sayıldığı bir bozuk düzen hâkim olmakta ve bu bozuk düzenin Siyonizm'e her koşulda arka çıktığı, zulme destek olduğu görülmektedir.
İnananların Üstünlüğü
Peki asıl üstün olan/güçlü olan/Hakk'lı olan kimdir? Ali İmran suresinde (197) Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.”
İnanmış bir toplumun üzerine bombalar da yağdırsalar, kimyasal silahlar ile insanlık suçu işleyerek namertçe de vursalar, tüm uluslararası düzene zulümlerine arka da çıktırsalar, zalim olanlara Allah fırsat vermedikçe nüfuz alanları genişliyor bile olsa yanılgı içindeler, zafer sahibi olamayacaklar; çünkü haritalarını (Arz-ı Mev'ud'u) tamamlayamayacaklardır. Melhame-i Kübra (Armageddon) pek yakındır.
AB Tarihinde Bir İlk: AB Dışişleri Bakanları, 24 Şubat’ta UCM Tarafından Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlarla Suçlanan İsrail’in Dışişleri Bakanını Kırmızı Halıda Karşılayacaklar!
Batı dünyasında uluslararası politika yapıcı aktörlerin/kurumların meseleye bakışına baktığımızda çözüm noktasında Batı dünyasının ve özellikle Avrupa Birliği'nin 'sözde insan hakları ve adalet söylemlerini her zaman olduğu gibi bir kenara bırakarak' bu zulme ortak olduğunu, bu zulmü alkışladığını görüyoruz. Keza 24 Şubat 2025 tarihinde AB Dışişleri Bakanları, tarihinde ilk kez UCM tarafından savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlarla suçlanan bir devletin temsilcisini ağırlayacaklar. AB-İsrail Ortaklık Konseyi için Brüksel’de İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar ile görüşecekler ve kırmızı halı hazırlıkları şimdiden başladı…
Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları ile İsrail Dışişleri Bakanının bir araya gelmesi, ‘hukukun üstünlüğü ve adalet ilkelerinin bir kez daha menfaatler/çıkarlar uğruna yerle bir olduğunu’ göstermektedir. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlarla suçlanan bir yönetimin temsilcisinin Avrupa'da kırmızı halılarla karşılanacak olması diplomasi adına utanç vericidir. Avrupa'nın 'tüm insancıl söylemleri' esasen bir kılıf/bir maske olarak kullandığını bir kez daha kanıtlar mahiyettedir.
Hakk’ın ve Adaletin Tarafında Olmaktan Vazgeçmeyeceğiz…
Uluslararası Adalet Divanı’nın, üçüncü devletlerin İsrail'in işgalini sürdürmesine katkı sağlayan ticaret ve yatırımlardan kaçınmaları gerektiğini açıkça belirtmesine rağmen, Avrupa Birliği ve Batı dünyası İsrail ile ticari ilişkilerini sürdürmekte ve bu işgale dolaylı yoldan destek vermektedir. Diplomatik menfaatler uğruna insan hakları ve uluslararası hukuk ilkelerinin hiçe sayılması, insanlığın vicdanında derin yaralar açmaktadır. Ancak bizler Türk-İslam medeniyetinin temsilcileri olarak, hakkın ve adaletin tarafında olmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Filistin'de masum siviller bombalarla yok edilip-katledilirken; kadınlar, çocuklar ve yaşlılar açlıkla-susuzlukla, zalimlerin zulmü ile sınanırken, bu tür toplantıların düzenlenmesi, Siyonizm'e sözde medeniyetler beşiği Batı'nın arka çıkması, bu ikiyüzlü politikanın bir kez daha gözler önüne serilmesi anlamına gelmektedir.
Allah’tan Başka Zafer Sahibi Yoktur!
Unutulmamalıdır ki tarih boyunca zalimler hep kaybetmiş, adalet er ya da geç tecelli etmiştir. Müslüman Türk milleti olarak bizler, Osmanlı'dan mirasını aldığımız bu sancaktarlığın, tarihî ve vicdanî sorumluluğunun bilincinde ve Filistin halkının ve tüm dünyadaki zulme uğrayan/uğramış olan Müslüman toplumların/toplulukların her daim yanında durmaya, zalimin de karşısında olmaya devam edeceğiz. Bizim kaybedecek bir canımız vardır; o da vatanımız, bayrağımız, dinimiz, Kur'an'ımız, mukaddesatımız, kutsal emanetlerimiz yani Rahmanî olan görevlerimiz yolunda, siyah bir sancak uğrunda fedadır. Zalimin zulmüne karşı, Cenâb-ı Hakk'ın 99 adını zikrederek, Hakk yolda mücadele eden fedailer yetiştiren tüten en son ocaklarda, bittiğimiz her yerde yeniden başlarız. Çünkü biz biliriz ki Allah'tan başka zafer sahibi yoktur. ***La Galibe İllallah***