23 Nisan sabahı… Çocuklarımızın gözlerinde umut, yüreklerinde sevinç; ellerinde ay yıldızlı bayraklar, dillerinde şarkılar… Gökyüzünde süzülen balonlar karşı yüzlerde çiçek açan tebessümler… Evet, bu gün çocuklarımızın bayramı… Çocuklarımıza kutlu olsun!
23 Nisan, aynı zamanda işgal altındaki bir halkın ayağa kalkışın; "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!", diye haykırdığı günün adı ve bayramıdır.
23 Nisan bir umudun, bir iradenin, bir geleceğin kuruluş günüdür.
23 Nisan, çocuklarımızın gözlerinde ışık, millet olarak yarınlarımıza tutuğumuz bir kandildir. Bugünün çocukları, yarının öğretmenleri, doktorları, sanatçıları, mühendisleri ve en önemlisi vicdan sahibi yurttaşları olacaktır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu günü çocuklara armağan ederken, onu milli egemenlik gibi kutsal bir kavramla pekiştirmiştir. "Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir." Sözünün her kelimesinin altı çizilerek yola çıkılmıştır. “Çocuk ve egemenlik”… Bu iki güzelliğimiz, bir arada kutlansın diye bu bayramın adına “23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı”, olmuştur.
“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.” Bu cümle, sadece bir söz değil; yüzyıllardır Türk halkının özlemle beklediği bir dirilişin ilanıdır. 23 Nisan, milletin kendi kaderine sahip çıktığı günün adıdır. 23 Nisanın ruhunda demokrasi, hak, hukuk, adalet, hürriyet, bağımsızlık, özgürlük gibi değerler saklıdır.
Egemenlik, 23 Nisan 1920’de saraylardan alınıp halka verilmiş, kula kulluk dönemi sona erdirilmiştir. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması demek, her bireyin sesinin kıymetli olması demektir. Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesi, hukukun üstünlüğünün tavizsiz savunulması, ifade özgürlüğünün garanti altında olması demektir.
Peki, şimdi dönüp bir bakalım; milletin egemenliği, gerçekten milletin elinde mi? Yoksa milletin egemenliği, seçmene; seçtiğimi seçeceksin dayatması ile oluşturulan bir yapıya kurban mı edilmiştir? Milletin iradesini değil de parti genel başkanlarının seçtiklerini millete onaylatarak oynanan bu oyunla oluşturulan yapı, halkın sesi olabilir mi?
Kuvvetler ayrılığının, kuvvetler birliğine dönüştüğü bir yerde millet egemenliğinden söz etmek mümkün mü? Halkın yasama, yürütme ve yargı üzerindeki denetimi, bir kişinin oluruna, onayına bağlıysa buna milli iradenin tecellisi denir mi? Bugün halkın iradesi, halkın meclisine ne kadar yansıyor? Bugün halkın seçtiği temsilciler ne kadar bağımsız karar alabiliyor? Meclis gerçekten halkın sesi mi, yoksa bir veya birkaç kişinin gölgesinde susturulmuş bir oluşum mu? Basın, özgür mü? Adalet terazisi herkese eşit mi? Gençler ve çocuklar geleceklerine umutla bakabiliyorlar mı? Yoksa egemenliğin gölgesi altında, milletten koparılmış bir iktidar düzeni mi hüküm sürüyor bu ülkede? Bu topraklarda bir zamanlar, meclis kürsüsünde milletin bağrından kopup gelen vekiller vardı. Şimdi ise milli egemenlik adına susturulan sesler, bastırılan iradeler, parmak kaldırmaya indirgenmiş bir irade var. Şu iyi bilinmelidir ki milletin egemenliği, sadece seçim günleri hatırlanacak bir hak değil; her gün korunması, yaşatılması gereken bir emanettir.
Çocuklarımız mı? Onların gözlerindeki ışıltı, geleceğe olan inancımızı tazelemeye devam edecektir. Çünkü 23 Nisan sadece bir tarih değil, bir duruştur. Araya parazitler girse de sonsuza kadar hep var olacaktır.
Çocuklarımızın tertemiz hayalleri üzerine gölge düşmemesi için, biz düşen görev; milli egemenliği sadece bir kavram değil, bir yaşam biçimi haline getirmek olmalıdır. O halde gelin, 23 Nisan’ı çocuklarımızla birlikte yeniden inşa edelim. Sadece süslenmiş sınıflarda değil; adalette, özgürlükte, eşitlikte ve demokraside de kutlayalım. Unutmayalım ki “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir!” ve öyle de kalmalıdır. Milletin bayramı, milletin sesiyle kutlanır. Bu bayramın üzerine gölge düşürmeye kimsenin hakkı yoktur.