“Din samimiyettir” manasına geliyor. Hz. Peygamber dini tek bir kelimeyle tanımlıyor: “Samimiyet.” Ashâb bu sözü duyduğunda “Kime karşı ey Allah’ın Rasulü?” diye soruyor. Cevap ise mükemmel: “Allah’a, Kur’an’a, Rasule, Mü’minlerin yöneticilerine ve tüm Müslümanlara.” Böylece bize varlığın tamamına karşı samimi olmamız gerektiğini öğretiyor.

“Samimiyet” bu senenin kutlu doğum etkinliklerinin de spotu. Afişlerde, bilboardlarda, hutbelerde vd. hep bu kavram üzerinde duruluyor. Kesinlikle çok doğru bir tespitte bulunulmuş. Modernite kıskacında sıkışmış insanların bugün samimiyete öylesine çok ihtiyacı var ki, hele ki Müslümanların…

Samimiyet kavramını iki yıldır şahsi hayatımda da yoğun bir şekilde tecrübe ediyorum. Hani Rabbimiz İbrahim’i(as) kelimelerle sınamıştı ya (Bakara 124) beni de samimiyetsiz Müslümanlarla karşılaştırıp “samimiyet” kelimesiyle sınıyor. Bu yaşadıklarımı “ayât-ı hâdisât” olarak görüyor ve Rabbimin bana şu mesajı verdiğini düşünüyorum: “Onlar gibi olma, ders çıkar, samimi ol! Ve insanlara samimiyeti/dini samimiyetle taşı!”

Mesela; yeni insanlarla tanışıp kaynaşıyorsunuz. Önceleri samimi olduklarını düşünüyor, hatta Allah’a böyle yoldaşlar ile karşılaştırdığı için şükrediyorsunuz. Ancak daha sonra anlıyorsunuz ki samimiyetsiz samimiyetler kurulmaya çalışılıyor, ilişkiler çıkarlar üzerine bina ediliyormuş. İnsanlar sizi övüyor, alkışlıyor. Ancak övgünün sebebi çok geçmeden anlaşılıyor, Nietzsche’nin diliyle söyleyeyim: “Şunu da öğrendim onların arasında: öven geri verirmiş gibi davranıyor; oysa gerçekte, kendisine daha çok verilsin istiyor!” (2) Gerçekten de durum böyle, yani insanlar yaptığı övgünün sizden elde edecekleri bir çıkar olarak geri dönmesini istiyor; “acaba bunu nerede kullanabilirim, ne işime yarar, nasıl elimin altında tutabilirim” zihniyetiyle hareket ediyor. Ancak hayat galiba varoluşsal olarak biraz da böyle bir imtihan. Allah’ın rızasına giden yol asla dikensiz ve dertsiz değil. Bu yüzden çok da üzülmemek, hatta belki alışmak gerek. Zira “İnsanlar arasında susuzluktan ölmek istemeyen, bütün bardaklardan içmeyi öğrenmelidir; insanlar arasında temiz kalmak isteyen, kirli suyla yıkanmayı dahi bilmelidir.” (3)

Belki de samimiyeti sılada değil gurbette aramalı, hicret etmeli. Gaye eğer samimiyet ise hicretten korkmamalı. Zira bir diyarda samimiyet yoksa din noksandır. Noksan olan bir din ise yararsızdır. Zaten Müslüman’ın bugünkü hali pür melâli de bunun en büyük kanıtı değil mi?

Samimiyeti aramamız gereken yeri gösteren şu ayetler bu yazının sonuna çok yakışır: “Sana Allah’tan başka ne bir dost ne de yardımcı…” (Bakara 120 ) “Allah kuluna hiç yetmez mi?...” (Zümer, 36)

(1)​ Müslim, İman 95; Buhari, İman 42

(2)​ F. Nietzsche “Böyle Buyurdu Zerdüşt” s. 175 İz Yayıncılık, 2012

(3)​ Age; s. 151