Müslüman hayatın dışında kalamaz. Bize kala kala haber dinlemek kaldı. Kim nereye tayin edildi, kim nereyi işgal etti, nereye zam yapıldı, nerde kan aktı… Akşama kadar bizim vazifemiz haber dinlemek (!) Akşam da bir daha çoluk çocukla dinlemek. Gece gördüğün rüyada haberlerde izlediğin trafik kazası rüyaları oldu bu sefer.

Bu, ümmeti Muhammed olarak bize uymayan bir ayakkabı çeşididir. Biz bu ayakkabıyı giyemeyiz. Bizim ayağımıza göre değil bu. Biz bu ceketi giyemeyiz. Bizim nerede ne olduğunu, ne yapılması gerektiğini düşünen kafa yapımız olması lazım. Evet, imamız, müezzinimiz, muhtarımız, hepimiz oturup devlet başkanlığına aday olacak halimiz yok. Bu manada söylemiyorum zaten. Yani bunu dışlamanın bize ait olmadığını vurgulamak istiyorum. İslam’da siyaset yoktur ifadesi İslam ile ilgili bir cümle değil. İslam’da siyaset olmasaydı İslam’ın Medine’de devleti olurda bugün bize gelmezdi o.

İslam’ın bir siyaseti oldu. Onun için Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in naaşını orada bıraktı Ebubekir (radıyallahu anh), orada bıraktı… Şu hale bakınız kardeşler, İslam’ın siyaseti ile ilgilendi Üsame bin Zeyd (radıyallahu anh) 17 yaşında İslam orduları başkumandanıydı Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) hastalandığında onu Şam tarafına yani Bizans üzerine göndermişti. Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ağır hastalanınca Üsame (radıyallahu anh) Medine’nin dışında konakladı. Bekliyordu ordusuyla beraber, o orduda Ebubekir (radıyallahu anh), Ömer (radıyallahu anh), Saad bin Übade (radıyallahu anh) gibi ashabın ileri gelenleri de er olarak vardılar. 61 yaşında Ebubekir (radıyallahu anh) 17 yaşında Üsame’nin (radıyallahu anh) eri durumundaydı. Halife seçilince, başkumandan oldu, Üsame (radıyallahu anh) onun altında bir kumandan oldu, Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’den önce kim Müslümanları yönetecek onu belirlediler. Geldiler Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in cenazesini defnettiler. Taziye töreni falan vesaire yapılmadan Ebubekir (radıyallahu anh) şehir dışına çıktı. Üsame sen buralarda ne bekliyorsun dedi. Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) seni Şam’a göndermedi mi dedi. Ortada bir cenaze var. Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) öldü. Ne yapacağımızı merak ediyorum dedi. SEN RESULULLAH’IN (sallallahu aleyhi vesellem) CENAZESİYLE DEĞİL EMRİYLE İLGİLENSENE dedi. Ne bekliyorsun buralarda ve gönderdi. Bu siyaset değil mi? Eğer Üsame (radıyallahu anh) Medine’de kalsaydı, yani peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) öldü, bari üç dört gün hatimler okuyalım, Yasinler okuyalım deseydi, Şam’a bir sene sonra o ordu gitseydi, İslamiyet’in bize yayılma süreci bir asır gecikmiş olacaktı!

Resulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) cenazesiyle değil, emriyle ilgilensene sen. Sana, İslamiyet’i götür Şam’a, Suriye sınırına götür. Nitekim Üsame’den sadece 15 sene sonra Antakya’ya Ömer (radıyallahu anh) ordu gönderdi. Antakya Müslüman oldu. Ordan da elhamdülillah İstanbul’a kadar geldi. Eğer Ebubekir’in (radıyallahu anh) bu yayılma politikası, siyaseti olmasaydı; Ömer bin Hattab (radıyallahu anh) İran’ı fethettirmeseydi, Horasan’a kadar İslamiyet’i götürmeselerdi nereden ezan bilecektik biz şimdi? Bizans’a danışsalardı, ortak kurul kararı alsalardı biz İslam’a mı girerdik? Müslümanlık mı duyacaktık?

Daha akıllı, daha mantıklı düşünmek lazım! Ashab-ı Kiramdan iyi din mi bileceksin sen? Biz gözümüzle gördüğümüz, eğri büğrü şeylere bakarak ya da bizim zamanımıza rastlayan yanlış uygulamalara, günü birlik siyasi anlayışlara veya tavırlara bakarak İslam’la ilgili düşünceye sahip olmaya çalışıyoruz. Yanlış bir şey bu!

Yani senin yaşadığın ülkede siyaseti insanlar yanlış yapıyor olabilirler. Deki benim ülkemle ilgili, bizim mahalleyle ilgili, bizim muhtarla ilgili düşüncelerim böyledir. Kur’an’a yama yapma! Bir cümle söylüyorsun eğri doğru gide-gide taa Medine’ye kadar gidiyor! 350 sene Medine’de yaşamış Ben-i Kurayza’yı Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir kararla Medine’nin dışına sürdü, siyaset değil mi bu? Siyaset değil mi?

Kardeşler, hatalarımızı kendi çapımızda bıraktığımız zaman başka, İslam’a yamadığımız zaman başka… Ben bir insan olarak sabah namazına kalkmamış olabilirim bugün. Rabbimin mağfiretine sığınırım kaza ederim. İslam’da sabah namazı yoktur nasıl derim ya? Ben zekâtımı vermemiş olabilirim. Ğafururrahim bir Allah’ım var bu sene vereceğim derim. Bu bir hatadır, Allah’ın mağfireti büyük. İslam’da zekât yok. Ashab-ı Kiram hurmalarını verecek yer bulamıyorlardı onun için hurma toplamış onlardan Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) denir mi ya?

SEN ALDANIYORSUN. ASIRLARDIR ALDANIYORSUN, SENİ YÖNETENLERİN HİLESİNİ ÇÖZEMEDİN DİYE İSLAM’A NİYE YAMA YAPIYORSUN? İSLAM’DA SİYASET YOKTUR DEME.

İslam’da yalan yok, hile yok, Müslüman’ı aldatmak yok, çarşı pazarı bozmak yok, bunlar yok, İslam’da yok gerçekten. Ama Müslüman yeryüzünde Allah’ın halifesi, kıyamete kadar İslamiyet’in devam etmesiyle ilgili bir plan yok mu? Nesilleri nasıl yetiştireceğiz, Kur’an’ı bu çağın şartlarına göre nasıl eğitim malzememiz yapacağız diye bir plan yapmayacağız mı? Bu siyaset değil mi? Faizden nasıl kurtaracağız? Bunun için Müslümanlar enstitüler kurması gerekmiyor mu? Bu siyaset değil mi? Kâfirlerin, hıristiyanların, yahudilerin ve bütün emperyalistlerin topraklarımız üzerindeki politikalarını nasıl karşı bir politikayla reddedeceğiz? Bu siyaset değil mi? Yahudinin zulmüne karşı öbür yahudiden mi yardım isteyeceğim ben. Gel beni kurtar bu zulümden mi diyeceğim? Bütün hıristiyanlar, bütün yahudiler birleşmişler Mü’minleri imha etmeyi, İslam’ı yeryüzünden kaldırmayı planlamışlar, bunun için uğraşıyorlar, biz Müslüman olarak karşı bir planımız olmayacak mı? Dinimizi onların aç iştahlarının önünde kurban olarak mı bırakacağız? İslamiyet sadece Kâbe’nin duvarlarının orda kalmasından mı ibaret? Yoksa Kâbe orda kalacak, bütün yeryüzü onun etrafında mı dönecek? Bunlarla ilgili plan yapmak siyaset değil mi? Bir bela çıktı, internet çıktı nesillerimizi harap ediyor, kesin kabloları mı diyeceğiz? Yoksa Müslümanlar bununla ilgili bir plan yapıp bu interneti nimete nasıl dönüştürürüz bunu mu düşünmeleri lazım? Bu siyaset değil mi?

Siyaset yönetmek değil mi? Her insan yönetilmesi gerekmiyor mu? İşte bir batıl cümleyi iki asırdır içimize nasıl sızdırdılar. Bunun için sultan Abdülhamid Han (rahmetullahi aleyh) ümmeti Muhammed’in şerefini korumak için çırpındığı günlerde, ne yapacağını şaşırdığı günlerde koca koca kavuklu hocalar karşısına çıktılar ne yapıyorsun sen, sen zalimsin, müstebitsin dediler. Sonra yahudiler sultan Abdülhamid’in işini bitirdikten sonra akıllarına geldi de tevbe istiğfar ettiler. O zaman anladılar yaptıkları hatayı! Koca kavuklarına yazık.

Sardıkları beze yazık. Sarıklarına yazık. Sultan Abdülhamid Han gibi bir dehayı anlayamadılar. Niye? İşe başlarken zaten siyasete ne gerek var, medresede Arapça okut diyorlardı. Onunda kitapları İngiltere’den oku zararı yok sen burada sabaha kadar oku…

Pazartesi, Perşembe oruç tutsan ondan da memnun olurlar. Bütün ümmeti Muhammed bir milyar Pazartesi orucu tutsa, Perşembe orucu tutsa, herkes Arapça öğrense senin siyasetin, yönetimin yahudinin elinde, hıristiyanın elinde olduğu sürece sen oruç tutsan ne olacak! İSTEDİĞİ ZAMAN SENİ İFTAR ETTİRECEK ZATEN O. Çünkü kepçe onun elinde. İsteyince kepçeyi kafana vuruyor, isteyince de kepçeyi boş veriyor sana.

Ekonomin onun elinde… Siyaset adice yapılırsa suçtur. Abdestsiz namaz kılınınca, biz namaza mı karşı çıkıyoruz, abdestsiz bu namaz kılınmaz mı diyoruz? Bizim caminin imamı abdestsiz namaz kıldırıyor. Bende daha kılmam namaz mı diyoruz. Hayır! Bu abdestsiz adamın yerine ya buna abdest aldıracağım ya abdestli biri namaz kıldıracak bana diyeceğim ya da ben kıldırırım kardeşim. Eğer siyaset yolsuzların, içkicilerin, alkolcülerin, yalancıların, sahtekârların eline düştüyse niye küsüp kaçıyorsun? İmamdan kaçmadığın, daha iyi bir imam bulup namazı onun peşinde kıldığın gibi siyaseti de iyinin eline teslim et. Ümmeti Muhammed basiretli bir ümmettir. Devam edecek inşallah…