TEK ADAMLIK

CHP ve Hayır cephesinin anayasa değişikliğinin reddi için kullandıkları en temel argümanlardan biri sistemin tek adam rejimini ortaya çıkaracağı.

Bütün yetkilerin toplanacağı bir Cumhurbaşkanının padişaha dönüşeceğini ileri sürüyorlar.

Rejim değişikliği saptırmacasını özellikle işliyorlar.

Referandumun Tayyip Erdoğan’ın şahsı ile özdeş bir hale getirilmesine gayret ediyorlar.

Bakmayın siz, referandumdan hayır çıkarsa hiçbir şey değişmeyecek, Cumhurbaşkanı koltuğunda oturacak, başbakan başbakan olarak kalacak demelerine…

Bu, seçmeni rehavete sürükleme taktiği.

Kampanyayı tek adamlık noktasına oturtarak referandumu Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının güven oylaması şekline dönüştürüyorlar.

Aldırmayın siz, Kılıçdaroğlu’nun “Hayır çıkarsa Erdoğan’ın istifasını istemeyeceğiz” demesine.

Bu da Erdoğan’a oy vermiş insanlara yönelik bir başka uyuşturma, rehavet taktiği.

Hiç kuşkunuz olmasın; kazara 16 Nisan’dan “Hayır” çıkarsa 17 Nisan sabahını beklemeden başlayacaklardır “Cumhurbaşkanı istifa” diye bağırmaya.

Anayasa uyarınca 5 yıllığına seçildiğine bakmadan, görev süresinin dolmasına iki seneden fazla zaman olduğuna aldırmadan, “halkın çoğunluğu Erdoğan’ı istemiyor”, “Cumhurbaşkanının meşruiyeti kaybolmuştur” demeye başlayacaklardır.

Elbette onlar istediği için Erdoğan süresi dolmadan görevi bırakacak değil.

Onlar da bunu biliyorlar.

Ama onlar Cumhurbaşkanını iki küsur yıl öncesinden “topal ördek” vaziyetine sokmaya çalışacaklardır.

Mevcut Anayasanın Cumhurbaşkanına tanıdığı yetkileri bile kullandırtmamak için çaba sarfedeceklerdir.

Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasına nifak sokmaya çalışacaklardır.

“Hayır” çıkarsa düşük profilli başbakanın döneminin kapanacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, Başbakan Binali Yıldırım’ı Erdoğan’a karşı kışkırtma çabasına girecektir.

Sandıktan “Hayır” çıkmasına bile gerek yok, 16 Nisan referandumunda 10 Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı yüzde 52’ye yakın oyun altında bir evet oyu çıkarsa, yani anayasa değişiklik teklifinin kıl payı kabul edilmesi halinde bile Erdoğan’ın meşruiyeti tartışmasını gündeme getireceklerdir.

Meseleyi “tek adam” noktasına getirmenin amacı budur.

“Evet” cephesi de “Erdoğan”a endeksli bir kampanya ile maalesef bu tuzağa düşüyor.

Kampanyanın sistem değişikliği kampanyası halinden çıkarılıp sanki Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyormuşçasına “Erdoğan” kampanyasına dönüştürülmesi ile –velev ki vefa saikiyle olsun- dolaylı katkı sağlanmaktadır.

***

1987’de siyasi yasakların kaldırılması ile ilgili referandumda Süleyman Demirel meseleyi kişiselleştirmekten çıkarıp bir demokratik hak, ve siyasi özgürlük noktasına getirmeye özen göstermiş, “kendim için bir şey istiyorsam namerdim” repliğini siyasi literatüre sokmuştu.

Doğru bir kampanyaydı.

Sloganlaşan bu sözlerinde samimiydi de Demirel.

Ancak Hüsamettin Cindoruk, “Ben emanetçiydim” diyerek istifa edince Demirel, meydanlarda verdiği söze rağmen DYP Genel Başkanlığına geçme mecburiyetinde kaldı ve seçmenin yeniden gönlünü kazanması epey zaman aldı.

***

2007 Referandumunda halk yüzde 70’e yakın bir oyla “Evet “dediyse bunda halkın 367 engeliyle Meclisin Cumhurbaşkanı seçmesine engel çıkarmasına tepkisi kadar yürütülen kampanyanın de etkisi vardı.

Meydanlarda Tayyip Erdoğan kadar Abdullah Gül’ün de boy göstermesi, seçmene sempatik gelmişti.

Bugün de “Evet” cephesinin kampanyayı çeşitlendirilmesinde yarar var.

Başbakan Yıldırım’ın yanı sıra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de devreye girmesi “tek adamlık” algısının hafifletilmesine katkı sağlayacaktır.

Kayseri’de Abdullah Gül’ün, Konya’da Ahmet Davutoğlu’nun, Manisa’da Bülent Arınç’ın “Evet” için meydanlara çıktığını bir düşünün...