Birkaç gün önce bir gazetenin manşeti gözüme ilişince güldüm kendi kendime…

Birkaç gün önce bir gazetenin manşeti gözüme ilişince güldüm kendi kendime… Gazete attığı manşetle yurtdışı gezileri nedeniyle güya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştiriyordu!... Daha çok geziyor diye gurur duyacağına, eleştirmeyi seçiyordu nedense!...

Nereden bilebilirlerdi, gezmeyen liderlerin bu ülkeye yoksulluk, gezen liderlerin bolluk getirdiğini!... Onlar,“çamur at izi kalır” gazeteciliğinin temsilcileriydiler çünkü!..

Birden 80’li yıllar, yani Turgut Özal dönemi geldi aklıma. Özal, küreselleşme sürecinin, sadece ticaretin değil, dış politikanın da seyrini değiştirdiği bir dönemde gelmişti iktidara…

Küreselleşmeyle daha fazla kutsanan ticaret, ülkeler arası ilişkilere de yeni bir boyut katıyordu. Ticaret sadece kazanç değil; dostluk, yakınlık ve iyi ilişkiler kurmak demekti aynı zamanda…

Artık, devlet başkanları, başbakanlar, dış gezilerine yalnız değil, işadamlarıyla birlikte çıkıyorlardı… Ticaret küreselleşmenin ruhuydu artık; ülke ziyaretlerinde sadece politik anlaşmalar değil, ticari anlaşmalar da imzalanıyordu…

Oysa 80’li yıllara kadar, yüksek gümrük duvarlarıyla korunan, içe kapanık ekonomik sistemi sürekli patinaj yapan bir Türkiye vardı… Sanayi ürünleri bir yana, ihracatı fındık, fıstık, kuru incir gibi birkaç üründen ibaret bir ülkeydi Türkiye… Yıllık ihracat 2.9 milyar dolar yani yok denecek kadar azdı…

Özal, bu kısır döngüyü kıran, izlediği liberal politikalarla Türkiye’yi dış dünyaya açan önemli bir lider oldu. Onun başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye’de çok şey değişti.

Özal, batılı liderlerin yaptığı gibi dış gezilere işadamlarıyla birlikte gitmeye başladı. O da biliyordu; Türkiye’nin zincirlerini kırabilmesi için ihracata dayalı bir ekonomi politikası izlemesi gerektiğini…

Rahmeti, dış gezilere işadamlarını da getiriyor diye, statükocu politikacı ve statükocu medya tarafından çok eleştirildi!..

Oysa, dünyaya at gözlüğü ile bakan, çevresinde gelişen olaylara seyirci kalan statükocu liderler nedeniylediTürkiye’nin on yıllar boyunca yerinde sayması, yoksullaşması…

Erdoğan da İsmet İnönü gibi mi davranmalıydı?... Yani 12 yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde sadece 1 ülkeyi ziyaret eden İnönü’yü mü örnek almalıydı?... Ya da 7 yılda 1 kez geziye çıkan Cemal Gürsel’i, ya da 7 yılda 5 gezi düzenleyen Fahri Korutürk’ü!...

Bu ülke Cumhuriyet tarihi boyunca, statükocu politikacılar ve statükocu medyadan çok çekti!.. Bypass olmasına rağmen Türkiye daha fazla ihracat yapsın, Türkiye’ye daha fazla yabancı yatırım gelsin diye dünyayı turlaması Özal’ın ölüm nedeni olarak gösterilir…

17 Nisan 1993’te hayatını kaybetmesinin nedenlerinden birinin de 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük gezi olduğu, o gazideçok yorgun düştüğü söylenir…

Şimdi çok geziyor diye Erdoğan’a yükleniyorsunuz!... Bu nasıl gazetecilik, siz kafayı peynir ekmekle mi yediniz beyler!... Eğer bu dış geziler olmasaydı, 12 yılda Türk Hava Yollar’nın, Afrika'daki iniş noktası nasıl 4'ten 42'ye ulaşırdı?...

Afrika ülkelerine ihracat nasıl yüzde 43 artış gösterirdi?...

Türkiye nasıl cazip ve güvenli bir ülke olabilir, 2003 yılına kadar gelen yabancı sermaye 15.1 milyar dolar iken, 2003-2015 arasında nasıl 161.6 milyar dolara ulaşırdı?...

2.15 doların altında satın alma gücüne sahip fert sayısı 2002 yılında nüfusun yüzde 3'lük kısmını teşkil ederken bugün nasıl 0’a inerdi?...

2002’de kişi başı günlük harcaması 4.3 doların altında kalan nüfus yüzde 30.3 iken, nasıl 2014’de yüzde 1.6'ya gerilerdi?...

3 bin dolara sıkışıp kalan kişi başına gelir nasıl 10 bin dolara fırlardı?...

Siz kafayı mı yediniz, yoksa bana mı öyle geliyor!..