Nereden nereye

Baştan belirteyim amacım yobazlık ve bağnazlık çığırtkanlığı yapmak değil.

Son zamanlar da özellikle büyükler ve ardından yetişkinlerin sanal ortam sendromu içerisinde bir azgınlık peydahlanmaya başladı sanki...

Belki de bir anlam da gaflet ve sapkınlıkta diyebiliriz.
Nasıl? Ne gibi? derken öncelikle toplumsal olarak boşluktayız,

Öyle ki, bu boşluğu zamanımızın yarısına yakın kısmını sanal ortam da geçirirken gayet normalmiş gibi gelişigüzel yazılar ve aile içi resimler paylaşarak aslında çılgınlık değil büyük bir sapkınlık içerisinde olduğumuz hiç birimizin aklına gelmiyor.

Peki, halim,selim ve fadıl bir mü'minin ferasetine uygun mudur?

Elbette ki, hayır sadece maskaralık, lâûbâlîlîk ve ûkâlâlıktan başka bir şey değildir.

Düşünün bir kere, siz hiç bir alışveriş için gittiğiniz sebze ve meyve reyonlarında soyulmuş meyve gördüğünüz oldu mu? Tabi ki hayır hijyene dikkat ederken bir taraftan da ambalajlı ilk tercihimizdir.
Anladınız değil mi? Tabiatın bile bir mahremiyeti var.
Bazılarımız ne saçmalıyorsun sen bee adam sana mı kalmış el alemin paylaştıkları memlekette başka mesele mi yok sanki diyecekleri şimdiden tahmin edebiliyorum.

Tabiatın mahremiyeti bağlamında sözden ziyade derdim Toplumsal rötgencilik, toplumsal aşağılama değil.

Biz günümüzün insanları maalesef bunu daha basitmiş gibi anlayışa indergenmesinden dolayı rahatsız olmamızı hatırlatmak istedim.
Sosyal paylaşım hesaplarının yaygın olarak kullanılmasından itibaren yavaş yavaş toplumsal sesin duyulmasından çok dejenerasyona geçiş sürecini bitirirken ani bir yükselişe geçtik.
Dejenerasyon demişken âmîyâne tabiriyle yozlaşma ve akabinde soysuzlaşma bu da şu demektir, eşrefî mâhlukât olan insanın esfele sâfilin olması kendisini modern çağda pazarlamasından başka bir şey değildir.

Hiç kimsenin dikkat etmediği konular arasındadır.
Şimdi ne alaka diyeceksiniz fakat nedense hep ne alaka diyenlerde sık rastlanılan bir özellik en çokta ne alaka diyenlerde gördüm.

Geçenlerde bir sosyal paylaşımı en çok kullanan bir arkadaşım yani kendisi de her defasında ne alaka şimdi diyenlerin başında gelen arkadaşımız nedense mahremiyet konusunda o kadar rahat o kadar serbest ki az kalsın serbest ticareti mesleği ile karıştırmışken kendisinin facebook ve twitter gibi birçok buna benzer sosyal paylaşım sitelerinde çıl çıplak resimleri beğendiğini ve paylaştığını söylerken şaşırmıştım.

Üstelik iki veya beş yıllık arkadaşım değil. Tam aksine mahalleden çok küçüklük arkadaşım olması hasebiyle kendisinden böyle bir soru ile karşılaşınca epeyce bu konu üzerinde çok tartıştık hatta nerdeyse beyin fırtınası bile desem abartmış olmam.

Sonra bir türlü kendisini ne kadar da ikna ettiysem de arkadaşım dediğim dediklerden çaldığı düdük rahatsızlık misali.

Yine de toplumsal değerlerimizin ne kadar ucuza gittiğini ne kadar edepsizce pazarlandığını fark ettim.

Önemli olan en küçük detaylara dikkat etmektir.

Böyle sosyal paylaşım sitelerinde çırçıplak resimleri veya fotoğrafları arzu eden nevi şahsına münhasır zekâya sahip arkadaşımın anahtar deliğinden gözetleyenden ne farkı var.

Tabi ki farkı yok. Öyle Müslümanlık kolay olsa o zaman dünya da ki tüm nüfusun hepsi Müslüman. Hem namaz kılacaksın cumadan cumaya hem de nefsi dizginlemeyerek şerefini 5 dakikalık bir reklam misali beş para edeceksin oh ne ala Müslümanlık değil mi yani hayata hem anahtar deliğinden hem de teşbih deliğinden bakmak acaba ne kadar etiktir.
Yani bir elde iki karpuz götürmek ne kadar imkânsızsa o kadar imkânsızdır. Böyle tür yaşam tarzı.
Biraz daha sert olursa su testisi suyolunda kırılır desek taşı gediğine oturtmuş oluruz. Her neyse mesele bu anlamışsınızdır.
Kişinin mahremiyetini koruması ve daha önemlisi, korumayı gerçekten istemesi olmalı bu çok doğal bir haktır.
Özellikle mahremiyetini korumak isteyen kişi, her yaptığını sosyal paylaşım sitelerinde duyurur mu?
Sosyal paylaşım siteleri derken…
Bu iki sözcük birlikte yardımseverliği ne çok çağrıştırıyor değil mi?
Sosyal, paylaşmak… Hâlbuki gayet asil amaçlara hizmet edebilecek bu ağlar, çoğu zaman az bile genellikle kullanıcı kişi tarafından bencilce sergilemek için kullanılıyor.
Yani buna egoist sanal müzesi desek hiç yanlış olmaz değil mi? İnsan özlü sözler diyerekten, internet çöplüğünden her çıkardığını, akıl süzgecinden bile geçirmeden hiç yayınlar mı?
Bir hatayı sürekli aynısını tekrar etmek ne kadar aptallıksa hangi izzetinefis olan bir Müslüman böyle bir tür hatadan çok aptallık veya ahmaklık yapabilir.
Bir Müslüman'a yakışır türden çok sizce tezat değil mi?.
Her lafa sazan gibi atlar mı?
Tevazu hak getire. Her kıyafet değiştirdiğinde, profilini yeniler mi?
Ne kadar da insanlıktan çıkmış nefsin arzularını yerine getirmeye çalışan şeytanla ortaklık bu kadar da olmaz dedirtecek cinslik mi olur.
Kişisel kavgalarını sayfasına taşır mı? Acaba dinde kavga etmenin caiz olmadığını bile bile yapmak ne kadar Müslümanlıkla doğru orantılı olabilir.
En yakınlarının özel günlerini, herkesin okuyabileceği şekilde yayınlar mı?
Ne diyeyim bende bunu yapanlar gibi çiğ süt emdim emmesine ama süt var süt var.
Bunu yapanlar hem sütü bozuk hem de mayası bozuk olduğundan bunun için hormon bozukluğu ilerlemiş ki, akıl ve ruh bozukluğuna yol açtığından nerdeyse yatak odasını bile sosyal paylaşım sitelerinde 3D ( üç boyutlu ) ve HD kalitesinde sanki büyük bir marifet gibi sergilemelerine şaşmamak elde değil.
İnsan bunları yapıyor çünkü ne kadar popüler ve sevilen bir kişi olduğunu dünya âleme göstermek istiyor.
Yani ünlü olma sendromunun geldiği son nokta buna denir.
Bak, yüzlerce arkadaşım var.
Bak, seyahat ediyorum.
Bak kiminle birlikteyim.
Gördün mü, artık yalnızım, bana yazabilirsin, aç göster, soyun bakalım.
Nerdeyse artık facebook’ta veya internet adreslerinde nerdeyse nenem yaşımda ki kadınlar bile boy boy çıplak fotoğraf paylaşma rezilliği tam bir rekabete dönüşmüş. Ne kadar vahim bir durum.
Ne de olmasa reklamın iyisi kötüsü olmaz zaten reklamın ana kahraman karakteri kadın olunca bak erkekler nasıl da rezil oluyoruz hiç demiyoruz ki erkekliğimiz beş para oluyor haberimiz yok.

Ama bak şu sen Allah’ın işine bir haber veren benim gibi birileri oluyor.
Bir musibet bin nasihatten iyidir.

Şimdi Allah belamızı vermesinde ne zaman versin diye düşünmeyin Allah belamızı ne zaman ve nasıl vereceğini öyle biliyor ki kul yaptı sanıyoruz.
Asıl yaptırana bakmıyoruz sadece zahiren görebildiğimiz kadarını görerek yetiniyoruz.

E Allah işini biliyor.

Görebildiğimiz kadarı ile gösteriyor yine de ders almıyoruz.
Zaten işin püf tarafı bu bunu en iyi bilmektense aptallığa durmak yok diyerek halen aynı hataya maruz kalarak şeytanın maskarası oluyorlar.
Ne diyeyim diyecek başka bir şey bulamıyorum milenyum çağı diye diye çağdaşlık diye diye geldiğimiz son nokta buysa eğer başka şey demek istemiyorum.

Sadece tek diyeceğim sonun sonundayız.

Artık başka son diyenler varsa toplumun ne hale geldiğine bir baksınlar kendilerini de sonda göreceksiniz bu sizin elinizde olan bir imkân değil şartlar bu hale imkân vermiş’’ hakkım da konuşsunlar da, ne konuşurlarsa konuşsunlar dedikleri önemli değil benim için’’ mantığının meali yani açıklaması isterse belden aşağı Sin Kaflı sözler bile etseler yeter ki konuşulsun rezilliği tam anlamıyla hat safhada yazık değil mi hem de çok yazık bu durumda...

Avrupa devenin yanında kulak misali kalmış desem genel tablo da ki değerlerini doğru vermiş olacağım.

Artık zararın neresinden dönersek dönelim. Lütfen herkes biraz dini değerleri öncül müdahale ile engelleyebiliriz.

Az biraz insan olalım. Sonun sonundayız.
Artık bu rezilliğin devamı olmamalı adam gibi kullanmayı ne zaman öğreneceğiz.

Allah rızası için '' Mü'minin ferasetinden korkunuz.'' diyen bir peygamberin dinine tam anlamıyla layık olmaya gayret gösterelim.
Gayretullaha yakışmayan hallerden devamlı olarak uzak durmaya ve vesveseye karşı dik duruşumuzu bozmayalım.

Bu mümtaz millete uygun görüş ve davranış değildir.

Madem kullanıyoruz. '' Biraz insan olun'' diyorum.

Unutulmasın ki, edepte en önemli bir ilimdir.