Gün, her zaman ki rutinliğinde devam ederken, uzun yıllar beş altı kişilik dar bir dost grubu ile devam ettirdiğimiz tefsir sohbetini yapmak için buluşmuştuk.

Gün, her zaman ki rutinliğinde devam ederken, uzun yıllar beş altı kişilik dar bir dost grubu ile devam ettirdiğimiz tefsir sohbetini yapmak için buluşmuştuk. Akşam on buçuk civarı, bir dostum beni aradı: “abi ! haberin var mı? darbe oldu, ne diyorsun?” dedi. Benim inanmadığımı hissedince, “asker köprüleri kapatmış, MİT’i bombalamış” dedi. Benim ilk cevabım: ”Türkiye’de darbe yapılması sonucunu oluşturacak bir ortam yok ki” oldu. İnanmadığımı görünce, beni ikna etmek için biraz daha konuştuktan sonra durumu haberlerden takip etmemi istedi. Şaşkın bir şekilde telefonu kapattık. Diğer üç dostuma durumu aktarınca inanamadılar, bulunduğumuz yerde televizyonun olmaması nedeni ile şaşkın bir şekilde telefonlarımızdaki internet üzerinden durumu anlamaya çalıştık. Bir türlü böyle bir şeyin olabileceğine inanamıyorduk, Sayın Başbakanımızın “ordu içinde bir grubun kalkışması var” açıklamasını görünce tam olarak inandık. Dört kişi kendi aramızda: “ne yapabiliriz, protesto için meydanlara çıkalım mı? çıkmayalım mı?” diye istişare ettik. İstişare sonucunda: “Reis ne derse onu yapalım” diye karar aldık. Bulunduğumuz yerde dualar ederek, gergin bir şekilde beklemeye başladık.

Bulunduğumuz yerin yüksekte olması nedeniyle terasından geniş bir alandaki sokaklar görünüyordu. Sürekli, sokağı seyrediyorduk, sokakta hiçbir hareketlilik yoktu ve bizim morallerimiz bozuluyordu. Bir yandan da haberleri takip ediyor, Reisin açıklama yapmasını bekliyorduk. Nihayet Reisin telefon üzerinden yaptığı “meydanlara inin, tepki gösterin” açıklaması üzerine abdestlerimizi aldık, yatsı namazımızı cemaatle kıldık, bayraklarımızı alıp sokağa çıktık, Kısıklıya doğru yürümeye başladık. Sonra baktık ki büyük bir kalabalık caddelerde yürüyor, meğer bütün herkes, Reisin meydanlara davetini bekliyormuş. Morallerimiz yükseldi, neşelendik, tekbirlerle yol devam ettik. O kadar ki araba ile cadde de ilerleyemedik, trafik kilitlendi. Arabamızı park edip yola yürüyerek devam ettik. Camilerden okunan selalar, morallerimizi zirveye çıkartıyor, sürekli tekbir sesleri yükseliyordu.

Nihayet kısıklıya, Reisimizin evinin önüne vardık. Büyük bir kalabalık vardı. Ne yapacağımızı bilmeden bekledik bir müddet, çünkü oraya asker daha gelmemişti. Polis anons yaparak, “Çengelköy de sıkıntı var, oraya destek verin” dedi. Büyük bir kalabalık ile beraber oraya yöneldik, biraz ilerleyince, kendi aramız bu meydan boşalınca, müdahale olur dedik. Sonra cami hoparlöründen “bu meydanı, boşalmayalım” uyarısı geldi. Biz yoldan geri döndük. Sonra orada beklemeye başladık. Çokluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek, çok dindar görünümlü az dindar görünümlü her gruptan insan oradaydı. Birçok kadın çocukları ile gelmişti. Caminin karşısında, parkın bekçi kulübesinde, televizyon vardı. Orada çok yoğun bir kalabalıkla televizyon seyrediliyordu.

Telefon ile Reis açıklama yapmıştı ama biz onun saklanmak zorunda kalıp kalmadığı bilmiyorduk. Eğer saklanmak zorunda kalarak, sadece telefonla konuşuyorsa, duruma hakim değildi. Eğer meydanlara gelip halkının başında mücadele ediyor ise durum gayet iyi demekti. Çünkü Mısırda Muhammed Mursi de telefonlarla açıklama yapmıştı ama kendisini destekleyen halk yığınlarına ulaşamadan hapse götürülmüştü. Bende bu durumu düşünerek sürekli gerginlik içinde idim ve benimle birlikte birçok insanda her halde böyle düşünce ile bekliyordu, Reisin, meydanlarda kendisini destekleyen halk ile buluşması darbenin kırılmasında en önemli ikinci aşama olacaktı. Tabi ki en önemli birinci aşama halkın sokağa çıkması idi. Böyle düşünceler ile hep birlikte beklerken, büyük bir patlama sesi duyuldu. Öyle ki yerin sarsıntısı hissettim. Çocukları yanlarında olanlar alandan biraz uzaklaşmaya başladı, cami hoparlöründen alanı boşaltmayın anonsları yapılmaya başladı. Moralim çok bozuldu, herhalde mücadeleyi kaybediyoruz, darbe girişimi amacına ulaşıyor diye düşünmeye başladım. Telefonlardan ise kalabalıktaki kişilere sürekli bombalama ve halkın üzerine atılan ateş sonucu gerçekleşen ölüm haberleri geliyordu. Birazdan burası da bombalanır ve şehid olurum diye düşündüm. Bombalama sonucu oradan oluşacak vahşet gözümün önüne geldi. Ben ölünce bana muhtaç olan çocuklarımın halini düşündüm, üzüldüm. Ölüm tarihi nasıl olsa değişmez dedim. İmtihandayım dedim ve benimle birlikte o meydandaki herkesin imtihanda olduğunu düşündüm. Meydanı terk etmek, imtihanı kaybetmek demek diye düşündüm. Biz zulme karşı çıkmaz isek o zaman bizi zulümden kim kurtaracak diye düşündüm. Bu düşünceler içinde, patlamadan sonra gelen alçak uçuş sesleri içinde beklemeye başladık. Sürekli tekbir sesleri ve dua mırıldanmaları meydana hakimdi.



Kendimi parkın yanındaki nöbetçi kulübesindeki televizyon seyredilen yerin içine atabildim. Amacım, Reisi canlı yayında gözlerimle görmekti. Bir müddet sonra Atatürk hava alanın da Reisi canlı yayında gördük. Reis kendini bekleyen halk kitlelerine ulaşmıştı. Mücadeleyi yürüteceği, asıl veya ana karargahına gelmişti. Reisi halk karargahına gelmişti ya gerisi kolaydı diye düşündüm ve sevindim. Muhammed Mursi’ye nasip olmayan (Allah ondan razı olsun ve yardım etsin), kendini destekleyen kitlelerine ulaşma yani halkın toplandığı meydanı karargah yapma, Reise nasip olmuştu. Evet bana göre Mursi, darbe yapılmadan önce verilen iki günlük süre içinde kendini destekleyen kitlelerin arasına girse idi, Sisi başaralı olamayacaktı. Darbe girişimlerine karşı yapılacak, direnişler, halkın içinde, meydanlarda yapılmalıdır. Ve Reis’imiz öyle yaptı.



Kalabalıklar içinde Reis’i görünce herkes de moraller zirve yaptı, tekbir sesleri yükseldi. İşte o an “biz bu darbe girişimini püskürttük” dedim. O an Allah bize yadım etti, kazandık el hamdulillah dedim.

ALLAH’ımıza verdiği zafer için hamd ediyorum, Şehidlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza şifa diliyorum… Rabbim bir daha bu millete bu acıları yaşatmasın. Amin…