Devlet kimsenin tapulu malı değildir. Birileri, devlet bizimdir, malımızı teslim edin demişler ki, Bakan böyle konuşmak ihtiyacını hissetmiş.
Sıradan, normal, rutin günler yaşamıyoruz. Medyaya bakınca, dehşetli bir çalkantı, heyecan, fırtına içinde olduğumuz kolayca anlaşılır.
Nereye gitsem bugünkü savaşla ilgili konuşmalar yapılıyor.
Geminin idaresini ele geçirmek isteyenler var…
Ülkemizdeki usul ve metot, gemi idaresinin serbest seçimlerle değişmesidir. Birileri seçim meçim demiyor, devir teslim işini darbeyle yapmak istiyor.
Bir vatandaş olarak devletimin iyi idare edilmesini isterim. Bütün işler âdil kanunlara göre yapılmalı. Sadece kanun demedim, önüne âdil sıfatını ekledim. Kanunlar, hukuk âdil olmazsa, idare iyi olmaz.
Ülkemin bilgelik kurallarına göre idare edilmesini isterim.
Adalet, bilgelik… Sonra ahlak…
Şartlar bitti mi? Bitmedi. Ehliyet, liyakat…
Yapılmak istenen darbe adalet, ahlaklı idare, bilgelik getirecek mi? Hiç sanmam. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat darbelerini yaşamış bir vatandaşım.
Bu darbe teşebbüslerinin arka planında bir iki milyar değil, yüzlerce milyar dolarlık hesaplar, planlar olduğu söyleniyor.
1960’dan bu yana gazetecilik yapıyorum. Fikirlerim, inançlarım, görüşlerim, tenkitlerim yüzünden tutuklandım, mahkemelerde süründüm, ağır hapis cezaları giydim, zindanlarda çürüdüm, altı seneye yakın yurt dışında yaşadım. İki günlük gazetem batırıldı, büyük maddî ziyana uğradım, iflas ettirildim. Bana bunları hep darbeciler, darbe sevenler yaptı.
Darbe, askerî olsun sivil olsun; keyfilik demektir, zulüm demektir, zorbalık demektir… Baskı, işkence, insafsızlık demektir…
Türkiye’de bazı işler iyi olmayabilir ama bunlar darbe ile değil, hukuk ve ahlak dairesi içinde düzeltilmelidir.
Darbe hukuka ve ahlaka aykırıdır.
Darbe olursa vesayet rejimi hortlar, resmî ideoloji sistemi güçlenir.
Türkiye’yi olgun bir armut gibi birtakım muhteris saflara yedirmezler.
1952’te Mısır’da General Necib darbenin başı görünüyordu. Kısa bir müddet sonra onu kızağa aldılar, yerine Abdülnasır geçtiydi.
Darbeler, ihtilaller çocuklarını yer.
Eskiden bir kısım subaylar darbe yapardı. Şimdi birtakım hukukçular yapmak istiyormuş. Yapmasınlar, yapamasınlar, ayaklarına dolaşsın inşaallah.
Devleti, ülkeyi ele geçirmek mi istiyorlar? Bunun tek meşru ve ahlakî yolu, siyasî bir parti kurmak, seçimlere girmektir.
Türkiye’de bugün yapılmak istenenleri vaktiyle İspanyada Opus Dei bile yapmamıştı.
Devlet içinde kadrolaşmanın sınırları vardır.
Vesayet rejiminin yıkılması için seçimle gelmiş siyasî iktidarla işbirliği yapmak, bilahare devleti teslim almak istemek akla, mantığa, vicdana uymaz.
Birtakım yolsuzlukları darbeye alet ve bahane etmek ahlaka ve bilgeliğe uygun değildir.
Dindar bir grup, siyasî emelleri uğruna, din karşıtlarıyla ittifak yaparsa, ortada çok anormal ve acayip bir durum var demektir.
Darbe heveslilerini engellemezsek, başımıza çok büyük felaketler, musibetler, belalar gelebilir.
Üzerinde yolculuk yaptığımız gemide noksanlıklar, bozukluklar, hatalı işler yok mudur? Elbette vardır ama bunların darbeyle giderilmek istenmesinin daha büyük bozukluklara yol açacağı kesindir.
Herkes aklını başına toplasın… Türkiye, ağacı sallamakla kucağa düşecek olgun bir armut değildir.
ABD, AB, İsrail, Siyonizm, Haçlılar, Evangelistler, uluslararası kapitalizm, sömürgeciler, dev faiz çeteleri pusuda bekliyor.
Gemi iyi idare edilsin, eyvallah… Aksaklıklar düzeltilsin, eyvallah… Yolsuzluk yapılmasın, eyvallah…
Bu saydıklarımın dışında daha nice iyi, hayırlı, faydalı işler yapılsın ama sakın darbe yapılmasın.
Darbelerde hayır yoktur.
Sultan Abdülhamid bir tür darbe ile hal’ edilip Selanik’e sürüldü de ne olduydu? Üç sene geçmeden Balkan Harbi’nde Rumeli’yi kaybetmiştik. Bulgar ordusu Çatalca’ya kadar gelmişti.
Devlet bizimdir, âlem-i manada rüyada bize verilmiştir, gerekirse darbe yoluyla malımızı mülkümüzü çatır çatır alırız derken, ülke parçalanabilir.

(İkinci yazı)

Mâneviyat Büyükleri
MANEVİYAT büyükleri dünyayı ayakları altına alırlar. Bir büyük ne kadar mütevazı ve alçak gönüllü ise büyüklüğü o kadardır.
Dünya sevgisi mânevî yükselmeye engel olur.
Rahmanın veli kulu olmak çok yüksek bir derece ve rütbedir. Denî dünyanın hiçbir rütbesi veliliğe denk olamaz.
Büyük veliler gönüller sultanıdır.
İbrahim Edhem hazretleri dünya sultanlığını bıraktıktan sonradır ki, maneviyat sultanı olmuştur.
Yatacak yeri olmadığı için soğuk gecelerde hamam külhanlarında yatardı, mübarek yüzü, üstü başı küle, ise bürünürdü.
Dünya bir lâşedir, ona kilâb talib olur.
Dünya iki padişaha dar gelmiş, kırk derviş bir kilime sığmış.
Veliler insanların alkışlarını istemezler.
Dünya bir oyun yeridir… Makamlar, mevkiler, servetler, çoluk çocuk gelip geçicidir.
Bir varmış bir yokmuş…
Nemrud’unki de saltanattı, İbrahim’inki de… Nemrudun saltanatı bitti, yerinde yeller esiyor şimdi ama İbrahimin (aleyhisselam) saltanatı sürüyor…
İnsanların en hayırlısı olan Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) evi ne kadar mütevazı idi. Bazen kaba bir hasır üzerinde yatardı da, hasır vücudunda iz bırakırdı. Zaman zaman eline büyük miktarda mal ve para geçerdi ama o onları en kısa zamanda dağıtırdı.
Yiyecek bir şey bulamayıp aç kaldığı zamanlar olmuştur.
Bir meclise geldiğinde başköşeye oturmazlar, nerede boş bir yer varsa oraya ilişirlerdi.
Ashab-ı kiram, Peygamberin sevmediğini bildikleri için o bir yere gelince ayağa kalkmazlardı.
Ondan büyük, ondan şerefli, ondan kerim insan yok; ondan halimi, ondan mütevazıı, ondan alçak gönüllü olanı da yok.
Nemrudlar, Firavunlar, mütekebbirler, mağrurlar çukurda; mütevazı bir hayat süren Seyyid-i Beni Âdem şeref zirvesinde.
Müslümanlar, sakın sakın sakın dünyaperestlerin peşine takılmayın.
Sakın, mağrurları rehber edinmeyin.
Sizden para isteyenler veli değildir.
Sizden alkış isteyenler de.
Velilerin sağ elleri asümana dönüktür, yükseklerden aldıklarını sol elleriyle zemine dökerler.
Toprağa serpilmiş tohum gibi ol. Toprak ol, toprakta ol. Mütevazı olanı rahmet-i Rahman büyütür.
EvliyaurRahmana tabi ol, evliyuşşeytandan kaç bucak bucak.